30 Temmuz 2022 Cumartesi

DİZİ YORUMU: MOUSE

 


                 

Müthiş bir dizi ile geldim. Sadece güncel izlediklerimi değil, önceden izlediklerimi de yorumluyorum. Bu diziyi yorumlamazsam gerçekten bloğum eksik kalırdı. Asla pişman olmayacağınız, oldukça beyninizin yanacağı, her bölümünü heyecanla izleyeceğinize garanti verebileceğim bir dizi. Bol spoili olacak, yazımın tamamını okumadan diziyi izleyin öyle bloğu okuyun. Yazık etmeyin diziye ve şans verin. J Her dizi için bu kadar ısrarcı olmam. DİZİMİZİN ADI: MOUSE

Kısa bilgiler vererek hemen konusuna geçelim;

Dizimiz 2021 yılında Güney Kore’de TVN’de yayınlanmıştır. Dram, aksiyon ve gerilim türünde olan dizimiz 20 bölümden oluşmaktadır. Yayınlandığı dönemde izlenme rekorları kırmıştır. İMDB PUANI:8.8

Gelelim konusuna;

Psikopat insanları daha anne karnındayken belirleyen bir testin dünyada nasıl bir etki oluşturacağına, ve karnındaki çocuğun bir psikopat olacağını bilsen onu doğurmak ister miydin? Sorusuna odaklanılıyor.

KARAKTER TANITIMI

1. JUNG BA REUM



Lee Seung Gi’ye gerçekten bayılıyorum. Sevmediğim bir dizisi yok. Her karakteri fazlaca yakıştırdığım çok sempatik bir oyuncumuz. Ayrıca şarkıcı ve sunucudur. Dizide çaylak bir polis memuru Ba Reum’u canlandırıyor. Fazla iyi niyetli, ve saf olan Ba Reum katille karşı karşıya geldikten sonra hayatı değişecektir.

2.  KOO MOO CHİ



Legend Of The Blue Sea’de izlemiştim ilk, bu izlediğim ikinci dizisi. Şimdiki dizisi “Chimera” onu da merak ediyorum. Dizide dedektif rolünde, agresif  diyebiliriz. Dizide en üzüldüğüm karakterdi belki de. Küçükken anne ve babası cinayete kurban gider ve buna da şahit olur. Dizi zaten bunun etrafında şekillenerek başlıyor.

3. SUNG YO HAN


İlk kez izlediğim ve hayran olduğum bir oyuncu. Dizide ters köşe yapacak karakterlerden. Dünyaca nam salmış bir katilin oğlu. Dizide doktor rolünde.

4.OH BONG Yİ


Gereksiz gibi gözüken ama dizide oldukça sık gördüğümüz bir karakter. Büyükannesiyle birlikte yaşayan yoksul bir lise öğrencisini canlandırıyor. Ba Reum’dan içten içe hoşlanmaktadır. Bakalım neler olacak?

5. HAN SEO JOON




O nasıl bir oyunculuktu be! Dizide oldukça zeki bir beyin cerrahını canlandırıyor.. Ama dünyaca ünlü kelle avcısı olarak bilinen bir katil…

6. CHOİ HONG JOO



Dizide bir PD olan Hong Joo, Sung Yu Han ile sevgilidir. Küçükken karşılaştığı katil ile ilgili bir sır saklamaktadır.  Canlı yayın hesaplaşmaları diziye renk katmış.

 Dizinin ilk bölümünü açtığımda gerçekten bu kadar heyecanlanacağımı tahmin etmedim. Birçok dizinin ilk bölümden bu kadar sarması çok zordur. İzlediğimde verdiğim tepki tam olarak “BU NE!” oldu. Fazla dizi izlemenin dezavantajlarından biri de seçiciliğin artması. O kadar dizi gördükten sonra aynı hazzı almak birçok dizide mümkün olmuyor. Bu dizi beni ilk bölümden içine aldı. Ve belki de ilk bölümünü bu kadar sevdiğim tek dizi olabilir.

İlk bölümde geçmişten bir kesit izliyoruz aslında. Han Seo Joon karakterinin işlediği cinayet sahnesi tüylerimi ürpetmeyi başardı, baya kitlendim ve gerildim izlerken. Cinayetlerinde kestiği kafaları büyük bir özenle saklarken Koo Moo Chi (o zamanlar küçük) onun basit bir hamlesiyle katil olduğu gün yüzüne çıkıyor. Hapse girmesiyle dizi an itibariyle başlıyor.

Geçmişte devam eden cinayetler, Han Seo Joon hapse girdikten yıllar sonra tekrar etmiştir. Bu sefer kafa kesme yok. Han Seo Joon zaten hapiste. Üstelik karısı eşinin bir psikopat katil olduğunu öğrendiğinde hamileydi. Ya oda böyle bir psikopat olursa endişesi ile çocuğunu doğurmuş ama bunu Han Seo Joon’dan saklamıştır.

 Psikopat geni tespit edilen ve psikopat olan kimdi? Katil hangi karakterdi.



Tabi bu düğüm hemen çözülmüyor. Ba Reum ve Koo Moo Chi bu cinayetleri kimin işlediğini araştırırken tesadüf eseri Sung Yo Han’a denk gelirler. Öğrenirler ki Han Seo Joon’un oğlu. Bütün şüpheler onun üstüne yoğunlaştı. İzleyici de katilin Sung Yo Han olduğundan epey bir bölüm şüphelendi, bende öyle J o kadar donuk ve soğuk bir duruşu vardı ki, katil olduğuna ihtimal vermek hiçte zor olmadı. Kimi izleyici katilin kim olduğunu hemen anlayabilmiş, ben o kadar açık ve net giden bir dizi olduğunu düşünmüyorum. Tabii kimi de katilin kim olduğunu asla anlayamamış. İzleyiciler ikiye bölünmüş durumda. Öyle basit bir cinayet katil vakası olan bir dizi değil ona emin olun. Senaryosuna hayran kaldığım bir diziydi.




Bong Yi’nin ninesi, Koo Moo Chi’nin abisi bunların ölümünü izlerken, artık katilin kim olduğunu öğrenmek için can atıyorsunuz. Sung Yu Han’ın evinde ölen kişilerin fotoğrafları asılı. Haliyle katil olduğuna o anlarda emin olduk. Gizli bir oda, kimseyi almadığı. Annesi ölüm haberlerini gördükçe tedirgin. “Acaba oğlum mu öldürdü?” Nine de tesadüf eseri Sung Yu Han’ın evine temizliğe gittiğinde o odaya girerek resimleri görür ve bir hışım çıkarak Ba Reum’a durumu anlatmak ister. Bunu fark eden Sung Yo Han peşinden gider sonra ninenin ölüm anını görürüz. Kim öldürdü yine belli değil. Tüm şüpheler Sung Yo Han’da… artık buralarda nefret etmeye başlıyorsunuz zaten Yu Han’dan. Kesin katil o diye…



Bizim aşık kız da bazı anlar şüphelense de asla  Yu Han’ın katil olduğunu tam anlamıyla düşünmedi. Koo Moo Chi de kıza aşık ve katilin oğlu ile birlikte olduğunu öğrenince daha da yıkıldı. Dizi artık buralarda karmaşıklaşıyor. Can alıcı noktalara geliyorum. Katil bu sefer Bong Yi’nin evinde. Ba Reum’u gizlice çağıran Bong Yi ölmekten kurtulur. Ba Reum’un karşısında gördüğü kişi Sung Yu Han’dır. Tühh bee cidden katil Yu Han mı dediğimi hatırlıyorum. Bong Yi Koo Moo Chi’den yardım ister. Çatıda Yu Han’ın Ba Reum’un kafasına ard arda taşla vurduğunu görünce ateş eder ve Yu Han vurulur.. Ölürken söylediği şey kafa karıştırır. İkisinin de  denek olduğuna dair bir şeyler söyler. Peki ya sonrası??

Ba Reum’un aldığı darbelerden kaynaklı hayati tehlikesi vardır. Beyninde ciddi hasar olan Ba Reum ancak beyin nakli olursa kurtulabilecektir. Ki bu tıbben mümkün değildir. Han Seo  Jeon’un insanları öldürüp kellelerini almasının sebebi de bu. Beyin naklini mümkün kılmak.

Bu andan itibaren şok olmaya hazır mısınız? Dediğim gibi lütfen izledikten sonra okuyun özellikle de bundan sonrasını.

Sung Yu Han’ın beyni Ba Reum’a nakledilir… Uyandığı ilk an bir kuşu öldürdüğünü görünce bütün izleyiciler sanırım şok olmuşuzdur. Nasıl yani Ba Reum’da mı psikopat oldu? Kafasında sürekli cinayet sahneleri canlanır. Sung Yu Han’ın anıları ona geçmiştir. Hepimiz öyle zannediyoruz…

 

İşin aslına gelirsek;

Dizinin başında psikopat genli bebekler dünyaya gelmeli mi kısmından bahsetmiştim. Psikopat tanımından da şöyle bir bahsedelim; “ Psikopatlarda normal insanlarla aynı beyne sahiptir. Ancak ayna nöronları yoktur. Başkalarının acılarını hissedemiyorlar. Merhamet, suçluluk, mutluluk, pişmanlık gibi duyguları hissedemiyor ve algılayamıyorlar.

Dizide yeni doğan iki erkek bebeğe psikopat gen var mı yok mu diye test yapılıyor. İki çocukta da bu genin olduğu görülüyor. Anneler bu çocukları doğurmak istemeseler de ikisi bir anlaşma yapıyor. Ay burası o kadar saçmaydı ki asla anlam veremedim. Negatif yorumlardan birini yapayım böylelikle. Bu iki anne çocuklarını değişiyor. Böylelikle çocuk psikopat olursa kendi çocukları olmadıkları için rahatça öldürecekler herhalde. Amaç bu. Bu iki anneden biri Han Seo Joon’un karısı… taşlar yerine oturdu mu. 😌 yani Sung Yu Han, Han Seo Joon’un oğlu değil.  Ve bizim zeki Han Seo Joon Sung Yu Han’ın öz oğlu olmadığını biliyormuş. Peki öz oğlu kim dersiniz? Ve katil olan…. BA REUM…………………………….

O kadar yazık oldu ki Sung Yu Han’a, o kadar üzüldüm ki… en canice olansa bu ameliyatı yapabilecek tek kişi Han Seo Joon. Bu sebeple ameliyatı yapması için hapisten çıkarılıyor. Çünkü Ba Reum halkın gözünde kahraman ve herkes kurtulmasını istiyor hükümet devreye giriyor falan filan.. Sung Yu Han ölmediği halde onun beynini alıp kendi oğlu Ba Reum’a yerleştiriyor…. Zaten psikopat ve manyak olan karakterimiz en başından beri Ba Reum.

Sung Yu Han dizi boyunca bunun önüne geçmeye çalışmış. Pisi pisine yok yere öldü gözümün bebeği. 😐

Dizi boyunca sürekli gülen bir karakter olarak karşımıza çıkan Ba Reum’un gerçek yüzünü görünce, katil olduğu sahneleri ve yüz ifadesini… Gerçekten inanamadım o soğukkanlılığına.

Görsel ekleyeceğim biraz da olsa anlarsınız.






Sırf Lee Seong Gi’nin oyunculuğu için bile izlemelisiniz bu diziyi.

Ameliyattan sonra sürekli ağlayan, vicdan azabı çeken bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Psikopat olan beyni artık yoktu. Çok iyi ve masum olan Sung Yu Han’ın beynine sahipti artık. Senarist, bir psikopatın diğer insanlar gibi hissedildiğinde ne hale geleceğine değinmek istemiş. Bir diğer nokta ise Yu Han’da psikopat geni çıktı evet ama o aslında bir dahiydi. Yani farklı görünen o nöronlar onu psikopat değil bir dahi yapmıştı.

Mantıksız olan bazı sahneler de yok değildi. Delil odasına herkesin o kadar rahatça girip çıkması biraz saçmaydı. Çocuk oyuncuların olduğu sahneler de gayet başarılıydı. Bazı sonuçlanmayan noktalar olsa da.

Bu yazdıklarım tabii ki izlemenin yanında oldukça sığ kalıyor. Senaryo ve işleniş muazzamdı. Oyuncuların hepsi birbirinden harika oynamış. Senaryo, oyunculuk, konusu hepsine puanım tam. Kandan hoşlanmayanların izlemesini tavsiye etmem, bu türden hoşlananların ise kaçırmaması gereken bir dizi.  İzleyin, izlettirin.😋

            YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 💜

 




28 Haziran 2022 Salı

KİTAP YORUMU: VEJETARYEN

 VEJETARYEN



Kitabımızın adı Vejetaryen. Güney Koreli yazar Han Kang’ın eseri. İlk olarak 2007’de yayınlanmıştır. 2016’da Man Booker Ödülü aldı. (Uluslararası edebiyat ödülü)

Han Kang bu kitabıyla ilgili; asıl amacının cevap vermek değil soru sormak olduğunu söylemiş.

Dizi izler gibi okudum kitabı. Kolay kolay bu heyecanı hissederek okumam.

Yazarın okuduğum ilk eseri.  Sanırım devamı da gelecek. 😊  Kitabımıza geçelim o halde;

Enteresan bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Hatta zaman zaman rahatsız edici. Adını görünce Vejetaryenlikle ilgili sıradan bir roman olduğunu düşünebilirsiniz. Ama öyle değil. Roman 3 farklı bölümden oluşuyor.  Yazar aslında ayrı zamanlarda birer öykü şeklinde yazmış. Sonra bir araya getirip romana dönüştürmüş. Zaten okurken o birleşim fark ediliyor bence. Hepsi de birbirinden ilgi çekici. Vejetaryen, Moğol Lekesi, Alev Ağacı. Her bölümü farklı kişilerden dinliyoruz. İlk bölümden başlayalım.

1.BÖLÜM: VEJETARYEN

Bu bölümü ana karakterimiz Yonğhe’ nin eşi anlatıyor. Yonğhe hayatı boyunca pasif kalmış bir kadın. Babasından gördüğü fiziksel şiddete, eşinden gördüğü psikolojik şiddete sessizce boyun eğdi aslında. Tek düze, sıkıcı bir evliliğe şahit oluyoruz. Zaten eşi kitabın başında aşk evliliği yapmadıklarını açıkça belirtiyor. “Belli bir cazibesi de yoktu belli bir eksikliği de…”  Karım çok konuşan biri değildi diyor sıkça. Eve geç gelmelerimi sorun etmez. Aslında içten içe Yonğhe’nin duyarsızlığına çıldırıyordu. Bu tek düzeliği bir süre sonra çok arayacaktı. Yonğhe’nin bir gece gördüğü rüya tüm hayatlarını değiştirecekti.

Yonğhe: Bir rüya gördüm.

“ Karanlık bir orman kimseler yok. Sivri yapraklı ağaçların arasından geçeyim derken yüzümü, kollarımı yaralıyorum. Burayı hatırlıyor gibiyim, ama şimdi yolumu kaybettim. Korkuyorum. Donmuş bir vadiden geçip ahır benzeri beyaz bir yapı görüyorum. İçeride yüzlerce büyük ve kıpkırmızı et parçası upuzun bambu çubuklara asılı. Bazılarından kan hala yere damlamakta. Bitmek bilmeyen et parçalarını geçiyorum ama karşı tarafa bir çıkış yok. Üzerimdeki beyaz elbise tamamen kanla ıslanıyor.Oradan nasıl çıkabildiğimi bilmiyorum. Vadiden geçip koşuyorum. Her taraf küçük çocuk dolu. Lezzetli kokular geliyor. Dere ışıl ışıl akıyor.Ama korkuyorum. Elbisem hala kanlı. Kimse beni göremiyorken bir ağacın arkasına büzülüp saklanıyorum. Ellerime kan bulaşmış. O ahırda… yere düşen et parçasını yemişim çünkü. Yumuşak çiğ eti dişlerimde ve damağımda gezdirip kanı emmiştim. Ahırın zeminindeki kan birikintisine yansıyan gözlerim ışıldamıştı.Bu kadar canlı olamaz. Dişlerimde çiğnediğim çiğ etin hissettirdikleri. Yüzüm, gözlerimdeki ışıltı. Yüzüm kesin benim yüzümdü ama ilk kez gördüğüm bir yüz gibiydi ama benim yüzüm değildi. Açıklamak imkansız. Hem aşina, hem yabancı… o capcanlı ve tuhaf, korkunç tuhaf duyguyu.”

Bu rüyanın üstüne karısı oldukça değişmişti. Saçı başı dağılmış üstünde geceliğiyle buzdolabındaki her şeyi çöpe atıyordu.

Eşi; Yonğhe sen çıldırdın mı!!

Dana, domuz eti, parçalara ayrılmış tavuk, iki yüz bin wonluk yılan balıkları. Hepsini çöpe atmıştı. Yonğhe bu durumda bile sakinliğini koruyor, adam akıllı cevap vermiyordu. Oysa ki Yonğhe bu rüyadan önce oldukça et seven ve yiyen biriydi.  Süt, yumurta, et artık hiçbirini yemiyor. Giderek zayıflıyordu. Yonğhe eşine; bedeninden et kokusu geliyor rahatsız oluyorum diyordu.

Yine bir rüya gördüm;

“Sayısız kez gördüğüm bir rüya, İnsanın sarhoş olduğunda eski sarhoşlukları hatırlaması gibi bende rüyamda eski rüyalarımı hatırlıyorum. Biri başka birini sayısız kez öldürdü. O bulanık, o yakalanmayan…”

Yonğhe küçüklüğünden beri anne ve ablasının et doğrama tahtasında bıçak savuruşlarından korkarmış. Nefret duygusu hissederdim diyor. Yine de hep sevgiyle yaklaştım.  Burada bilinçaltının yansımasını görüyoruz. “Belki de rüyamda ölen ya da öldüren annem veya ablamdı. Her şey bana yabancı geliyor. Sanki bir şeylerin arkasına geçmişim gibi. Kulpu olmayan bir kapının ardındaymışım gibi…”

İki üç ay boyunca Yonğhe iyice güçsüzleşiyor. Bir deri bir kemik. Eşi bu durumu ailesine bildiriyor. Oldukça baskıcı bir aile görüyoruz. Annesi, ablası, babası herkes Yonğhe’ye zorla et yedirmek için uğraşıyor. “Babanın sözünü nasıl dinlemezsin! Ye diyorsam ye!”

İşi o kadar abartıyorlar ki babası herkesten Yonğhe’nin kolunu ve bacağını tutmasını istiyor.

“Bir kez yemeye başlayınca tekrar yiyecektir. Et yemeden yaşayabilen insan nerede görülmüş şu yeryüzünde!”

Yonğhe direniyor. Baba ne yapıyorsunuz, saçmalamayın…

Vejetaryenliği eşi de ailesi de bir çeşit hastalık olarak görüyorlardı. Yemeyi tercih etmemek onların anlayış gösterebileceği bir şey değildi. Bütün ailesi tarafından büyük tepkiyle karşılasan Yonğhe’yi anlayabilecekler miydi?

Yoksa böyle yaparak Yonğhe’nin durumunun daha kötüye gitmesine mi sebep olacaklardı?

2.BÖLÜM: MOĞOL LEKESİ

Bu kısım tam bir sanat filmi tadında. Yonğhe’nin eniştesinden dinliyoruz bu bölümü.  Yonğhe eşiyle boşanma aşamasındadır. Başka bir daireye taşınır ve hala vejetaryendir. Eniştesi Yonğhe’nin kalçasındaki soluk doğum lekesini takıntı haline getirir. Bu bölümde bu takıntının doğurduğu sonuçlara şahit olacağız. Bu saplantıyı çalışmalara kadar dökmüş. Yonğhe’nin vücuduna çiçeklerle kaplı şekiller çizer. Bütün bedeni çıplak haldedir. Vücudunu bu şekilde kayıt altına alır. Sonra bir tür seks videosunda Yonğhe’nin bedenini hayal eder. Sapkınlaşıp Yonğhe’yi nasıl arzuladığını bütün çıplaklığıyla okuyoruz. Başka bir meslek taşı ile Yonğhe’nin samimi hallerinin videosunu çekmek ister. Adamın da bütün bedenini çiçeklerle bitkilerle boyamıştır. Ancak bu kısım istediği gibi sonuçlanmaz daha da hırslanır. Yonğhe ile birlikte olurlar ve bunu kayda alır. Sanatını icra etmeye çalışırken durumlar çoktan çığırından çıkmıştır. Bu videoları Yonğhe’nin ablası görür ve Yonğhe’nin akıl hastanesine götürülmesi ile son bulur.

Bölümler okurken biraz karmaşık gelebilir. Kitap bittiğinde her şeyi bağdaştırıyorsunuz. 2. Bölüm yetişkinlerin okuyabileceği +18 dir. Onu da belirteyim.

3.BÖLÜM: ALEV AĞACI

Belki de okumaktan en keyif aldığım bölümdü.

Bu bölümü Yonğhe’nin ablasından dinliyoruz. Yonğhe artık iyice zayıflamış, Anoreksiya olmuştur. Hiçbir şey yiyemiyor. Yememek için direniyor. Yaşam alanını yadırgadığını ve giderek yaşamdan uzaklaştığını ve kendisini soyutladığını görüyoruz.  Ablası İn Hye ne kadar hala kardeşine karşı öfkeli de olsa. Onun yanında olması gerektiğini düşünüyor. Sık sık ziyaretine geliyor. Biraz da olsa Yonğhe’yi anlamaya çalışsa da romanda hiç kimse tarafından tam olarak anlaşılamadığını görüyoruz. Bu da bir miktar üzüyor.

Yanlışlıklar nerede başladı? Yonğhe’yi bu dürtüye iten şey neydi?

“Abla ben amuda kalktım, vücudumda yapraklar büyüyüp, elerimden kökler çıkarak toprağın altına girdi. Sonsuzdu, sonsuz… Evet kasıklarımdan çiçek açmaya başladığından bacaklarımı araladım, genişçe araladım ama. Kendisini artık bir ağaç olarak görüyordu.

Yemek yemek istemiyorum. Sadece su içmek istiyorum, çok susuyorum bana su verin…

İn Hye; Yonğhe sen bitki değilsin!!

İn Hye bazen kendiyle konuşuyor içinden düşünüyordu.

Babasının Yonğhe’ye zorla yemek yedirmesi engellenemez miydi?

Yonğhe’nin o olay üstüne bileklerini kesmesi engellenemez miydi?

Yonğhe evleneceği adamı tanıştırmak için getirdiğinde, nedense soğuk bir intiba bıraktığından beğenmemişti. Hislerine güvenerek evliliklerini engelleseydi her şey bambaşka olur muydu?

Kocası Kendi ve Yonğhe’nin  vücudunu rengarenk çiçeklerle bezemiş, ardından bütünleşme sahnelerini kasede kaydetmişti. Bunu engelleyemez miydi? Kocasının bu hareketini önceden kestirebileceği herhangi bir ipucu kaçırmış olabilir miydi? Yonghe’nin hala ilaç kullanan bir hasta olduğu gerçeğini onun kafasına daha güçlü bir şekilde kazıyamaz mıydı?

Çok az konuşan Yonğhe artık hiç konuşmuyor, insanlarla sohbet etmek yerine kimsenin olmadığı güneşli bir yere çömelip bir şeyler mırıldanıyordu. Et yememeye devam ediyor, etli yemek çıkınca çığlık atarak kaçıyordu. Anoreksiya nevroza dışında şizofreni belirtileri de gösteriyordu. Ben sulanmalıyım abla suya ihtiyacım var diyerek kendisini bitki zannetmeye devam ediyordu.

Yonğhe; “Ben hayvan değilim abla. Yemek falan yemesem de olur. Yaşayabilirim. Sadece güneş ışığı yeterli.”

İn Hye; “Gerçekten ağaç olduğunu mu düşünüyorsun? Bitki nasıl olur da konuşur, nasıl düşünür?

Yonğhe; “Abla doğru söylüyorsun… Yakında sözler de düşünceler de hepsi kaybolacak. Çok yakında…

 

 

Toplumsal baskı, psikolojik şiddet, delilik içeren oldukça sürükleyici bir kitap. Çok yalın bir dille yazılmış. 158 sayfa olmasına rağmen çok daha uzun bir roman okumuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Olay o kadar derin ve yoğun ki. Yan karakterler aracılığıyla anlamaya çalışıyorsunuz. O sebeple kafa karışıklığı olabiliyor. Yer yer rahatsız olduğum kısımlar oldu ama etkileyici olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yazar rahatsızlık hissini vermek istemiş net bir şekilde.

Okurken insan et yemediğinde değişir mi? Ne alaka diye düşünüyorsunuz. Bu bir baş kaldırı mı? Vejetaryen olan Yonğhe artık kocasına istediği gibi sofralar hazırlayamayınca kocası için evliliğin anlamı bitti mi?  Babasının fiziksel baskıları Yonğhe üzerinde bu etkenleri mi doğurdu? Bunları sorguluyorsunuz. Şiddet ve estetik çok göz önünde.  Kitabın her bir bölümü vurucu ve sarsıcı olmuş. Toplumsal baskının doğurduğu negatif sonuçlar çok güzel aktarılmış. Tek bir anlam çıkarabileceğimiz bir kitap değil. Pek çok şeye atıf var.

Yonğhe’nin insan ve hayvan olmayı reddederek bitkiye dönüşmeye çalışması zaten aslında yaşamıyor ve bitkiden farksız oluşuydu.

Ben ana karakterin dilinden de olayları dinlemek isterdim. Gerçekten ne hissetti, ne oldu? Bunlar biraz havada kaldı.

Okumanızı öneririm. Oldukça sıra dışı ve akıcı bir roman.

 

KEYİFLİ OKUMALAR💘

 

 

 


9 Haziran 2022 Perşembe

DİZİ YORUMU: MY LİBERATİON NOTES

 


Bu diziye başladığımda gerçekten bu kadar etkileneceğimi ve seveceğimi düşünmemiştim. Tek kelimeyle müthiş, çok başarılı bir yapım. Uzun zamandır böyle kaliteli, tadı damağımda kalan bir dizi izlememiştim.  Diziyi bitirdiğimde ayağa kalkıp alkışlamak istedim. Övgülerime devam edeceğim.😉

Dizimizin adı; MY LİBERATİON NOTES

Kısa bilgileri verip, konusuna geçeyim;

9 Nisan 2022’de gösterime giren Güney Kore yapımı bir dizidir. Netflix platformunda yayınlanacak, ben yine bekleyemeden izleyip bitirdim.😈 Hatta yayına girmiş bile. Hemen izlemeye başlamalısınız. Aile, dram, romantik türde olan dizimiz 16 bölümden oluşmakta. İMDB PUANI:8.4

Konusuna gelelim;

Sıkıcı hayatlarından kaçmak isteyen üç kardeşi ve kasabalarına yerleşen bir yabancı etrafında dönüyor dizi.

Bilen bilir ben durağan dizileri sevmiyorum. Sıkılıyorum izlerken. Dizi o kadar durağan ki 😅 Bölümler bir saat. Bazıları daha fazla. İzlerken on dakika sürmüş gibi hissettim durağan olduğu halde. Böyle durağan olup, bu kadar akıcı nasıl olabilir bir dizi hayret ettim. İlk bölümden hayran kaldım zaten diziye. Oyuncu kadrosunda sevdiğim oyuncular olduğu için bir başlayayım dedim. Nereden bileyim bu kadar kalbimi çalacağını…

My Mister adlı bir dizi var 2018 yapımı. Müthiştir. İki dizininde senaristi Park Hae Young. Aynı senaristten çıktığı nasıl da belli. O dizi de çok başarılı ona da şans vermelisiniz.

 

KARAKTER TANITIMI

1. YUM MİN JUNG


Kim Ji Won’u zaten çok başarılı buluyorum. tereddütsüz izlediğim oyunculardan.  Min Jung’u başka biri canlandıramazmış zaten. O kadar hissettirdi ki Min Jung’un yaşadıklarını. Bütün oyuncular inanılmazdı ya.

Min Jung evin en küçüğü. Fazla içine kapanık. Sosyal iletişim sıfır. Sosyallik sıfır. Hayatında hiçbir konuda tatmin olmamış. Çok mutsuz bir karakter olarak görüyoruz onu. Sevilme arzusu ona neler yaptıracak bakalım.

2.  GU JA GYEONG

Sen adamım bakma öyle…………. 😍 adam dizi boyunca gözleriyle konuştu. Bana baya bir aşina geliyor. Ama daha önce bir dizisini izledim mi bir türlü hatırlayamadım. Yine de ilk sayalım. Ya bence ciddi bir özenle seçilmiş kadro. İzlerken demek istediğimi anlayacaksınız.

Ja Gyeong’ da inanılmaz mutsuz bir karakter olarak izliyoruz. Ve çok gizemli. Uzun bir süre gizemini merak edeceksiniz. Kimsenin uğramadığı kasabaya neden gelip, çalışmaya başlar herkes merak ediyor tabi. Küçük kızımızla aralarında bir şeyler olacak. 😎

3. YUM CHANG HEE



Evin ortanca çocuğu. Şehirde bir hayat yaşamak istiyor. Herhangi bir amacı ve gayesi yok. Bolca mantıklı konuşmalarına denk geleceğiz ama . Her karakterde olduğu gibi Chang Hee’ de çok mutsuz.

4. YUM Kİ JUNG



Lee El'e kötü karakterleri daha çok yakıştırsam da bu karakterini de keyifle izledim. Dizide belki de en mutsuz ve şikayetçi olan karakterimiz. 40 yaşında. Evlenememiş olmayı dert ediyor. Sevmek, evlenmek istiyor. Ve bir şehir hayatı.

Bu üç kardeşimiz Seul’den uzakta olan Sanpo kasabasında aileleri ile birlikte yaşıyorlar. Dizide kısaca gündelik hayatı izliyoruz. Her gün erkenden kalkıp sıkıcı işlerine gitmek için otobüse binen. İş çıkışı kasaba uzak olduğu için çok bir aktivite yapamadan eve geri dönmek zorunda kalan 20li yaşlarda gençlerimizi izliyoruz. Yalnız dizi bildiğiniz bu şekil devam ediyor. 😂Uyanıyorlar, evde kimse birbiriyle iletişim kurmuyor. Yemek yiyorlar yine konuşmuyorlar. Hani iki kız kardeş bari iletişim kursa diyorum izlerken. Anlatacak hiç mi bir şeyiniz yok. 😊işte yılmışlar. Mutsuzlukları izleyiciye inanılmaz yansıyor zaten. Bazen iç karartıcı olsa da dizi kendini izlettiriyor. Min Jung en sessizi ve sakini bu hayata sıkışıp kalmış. Pes etmiş sanki., Ki Jung tam tersi. Sürekli şikayet halinde. Hayıflana hayıflana yine de kendine uygun birini bulmayı başaracak. 👀




      “ KADER, İNSANIN HAYATA BAKIŞ AÇISINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.”



Jo Tae Hoon’da en az Ki Jung kadar mutsuz, kendini ezik ve yetersiz hisseden bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Kızıyla ve kız kardeşleriyle yaşıyor. Karısı terk edip gitmiş. Hiçbir şeye cesareti olmayan çok güçsüz bir insan. Ki Jung’u seviyor ama yeteri kadar ilgiyi dizi boyunca gösteremedi. Bir miktar sinir oldum. Muhtemelen bu ikilinin sahnelerine sizde sinir olacaksınız.👽

Dizide tabiî ki en cezbedici karakter Ja Gyeong


Baya baya alkolik. Boş kaldığı bütün anlarda sadece içki içiyor. Ne derdi var diye büyük bir merakla izliyoruz. İletişim pek kurmuyor. Çok sorunlu bir tip. Sağlam papuç olmadığını hissediyorsunuz. Min Jung sık sık ona yemek götürüyor. Hiçbir iletişim olmadan. Bir gün bizim küçük çılgın kız, bizimkine “BANA TAPAR MISIN” diyaloğu ile ilişkilerine tuhaf bir giriş yapıyor.

 


 Min Jung kimsenin bilmediği sırrını Ja Gyeong’a söylüyor. Eski sevgilisine yüklü miktarda para verdiğini eve zarf geleceğini ve zarfın kendisinin almasını söylüyor. Böylelikle aralarında bir iletişim hali başlamış oluyor. 



“ Seninle birlikte burada oturup çalıştığımızı düşününce böyle gibi korkunç işler bile güzel bir şeye dönüşüyor. Katlanabilir hale geliyor. Sevilen bir kadın rolü yapıyorum. İhtiyacı olan her şeye sahip bir kadınmış gibi. Şu anda birini seviyorum. Birinden destek alıyorum. Bu yüzden huzurlu olduğumu hayal etmek istiyorum. Seninle geçireceğim güzel zamanların tadını şimdiden çıkarıyorum. Böyle düşünmek istiyorum. Sen olmadan, yorucu geçirmekten ziyade seni düşünerek güç bulmam daha takdire şayan değil mi?”

Min jung farkında olmadan yavaş yavaş kendini Ja Gyeong’a kaptırıyor. Oldukça ketum olarak izlediğimiz Ja Gyeong’da içten içe ilgi duyuyor aslında. Yoksa kızın isteklerini neden yapsın? Ama bir süre sonra Ja Gyeong kasabayı terk eder. Nedenini izleyerek görürsünüz. Min Jung boşluğa düşer ve biraz da yas tutar. Çünkü aralarındaki bağ git gide güçlenmeye başlamıştı.






“Kalbiniz küt küt atacak kadar birini nasıl seviyorsunuz anlamıyorum. Hiç kimseyi bu kadar sevmediğimden değil. Gerçi hiç kimseyi bu kadar sevmedim. Her neyse kalbim sadece kötü bir şey olduğunda çarpıyor. Utandığımda, sinirlendiğimde. Hep kötü şeyler içindi. Birinden hoşlandığım için kalbim asla hızlı atmaz. Birinden gerçekten hoşlandığımda  bence tam tersi olur. Kalbim daha yavaş atıyor. Sanki bir şeyden kurtulmuşum gibi. Sanki ilk defa kalbimde huzur hissediyormuşum gibi…”

Kötü şeyler üst üste gelir ya, Min Jung içinde öyle oluyor. Ja Gyeong gittikten bir süre sonra annesi vefat ediyor. Sonra dizide üç gencimizin Seul’e taşındığını görüyoruz. Sonunda 😍 çok uzun zaman sonra Ja Gyeong Sanpo’ya gidiyor. Ama Min Jung yok. Numarasını alıyor, iletişime geçiyor. Ve yıllar sonra tekrar. 💘



Bu sahneler çok tatlıydı. Dizi boyunca birbirlerine çok yakıştırdım ve tam anlamıyla bir araya gelmelerini iple çektim.💚


Dizi o kadar gündelik ki detaylıca anlatabileceğim bir dizi olmadığı için elimden geldiğince spoilerle anlatmaya çalıştım. Spoisiz yazılarım yok zaten.😊 kesinlikle izleyip, hissetmeniz gereken bir dizi. Gerçek hayatı oldukça yansıtan, sıcacık harika bir dizi.

Dizinin OST’ ları o kadar güzeldi ki onları da ekleyeceğim. Çok sevdiğim bir dizi olunca daha da keyif alarak yazıyorum. Size de keyifli okumalar diliyorum.


https://youtu.be/0HUQ8M0Ebxc

https://youtu.be/6_9DlsRlM5U

https://youtu.be/zVxdYnt6B1I

https://youtu.be/qLta9sMcGLI

https://youtu.be/sXWUE9v0iZ8







31 Mayıs 2022 Salı

DİZİ YORUMU: KİNGDOM, ALL OF US ARE DEAD, HAPPİNESS

 

Bu sefer tek biz diziyi değil, birbirine benzeyen üç diziyi karşılaştırarak yorumlayacağım. Daha keyifli olacak. Dizilerimiz; KİNGDOM, ALL OF US ARE DEAD, HAPPİNESS

Kısa bilgiler vererek yorumlara geçelim. 

1.KİNGDOM



Dizimiz, tarih, aksiyon ve gerilim türünde. 2017-2019 yılları arası Güney Kore’de yayınlanmıştır. Dizimiz 2 sezon şeklinde 6’şar bölümden oluşmaktadır. Netflix’de olan Kore dizilerinden.  İMDB PUANI:8.4

Konusu ise; Aslında ölen kralın dirilmesiyle bilinmeyen bir hastalığın ortaya çıkışını konu alıyor. Ölüleri dirilten bir çiçeğin varlığından söz ediliyor. Hastalığın bulaştığı insanlar benliğini kaybederek kana susamış birer canavara dönüşüyorlar. Kral’ın ölümü uzun bir süre saklanıyor. Üvey anne saraya herkesin giriş çıkışını yasaklıyor. Ne entrikalar çeviriyor küçücük boyuyla.  Ama veliaht prensimiz durumdan şüphelenerek saraya girme planları yapıyor.

Hastalığı kapan, ısırılan kişiler dakikalar içerisinde kana susamış canavara dönüşüyorlar ve bu hastalık Hanyang’da hızlı bir şekilde yayılıyor. Veliaht prensimiz  gerçeğin peşine düşerek, halkını hastalıktan kurtarmak için elinden gelen her şeyi yapacak.

2. ALL OF US ARE DEAD



Squid Game’den sonra Netflix’de kore dizileri biraz daha ilgi görmeyi başladı. Bu da o dizilerimiz arasında. Yayınlandığında uzun bir süre Türkiye ilk 10 sırasında yer aldı. Bende merak ediyordum.

Dizimiz, gençlik ve zombi türünde. 28 Ocak 20222’de Güney Kore’de ve Netflix’de yayınlandı. Dizimiz 8 bölümden oluşmakta, İMDB PUANI: 7.6

Konusu ise;

Okuldaki fizik öğretmeni oğlu zorbalıklara maruz kalmasın diye bir virüs geliştiriyor ve ilk oğlunun üzerinde deniyor. İşler beklediği gibi gitmiyor ve oğlu kan emen bir zombiye dönüşüyor. Okulda ki fareler üzerinde de virüsü deneyen öğretmen, farenin bir öğrenciyi ısırması ile tüm okula virüsü yaymış oluyor.

Öğrenciler büyük bir tehlikeyle karşı karşıya kalıyorlar. Virüs o kadar hızlı yayılıyor ki, hem okul içi hem okul dışında işler çığırından çıkıyor. Bakalım gerçekten kurtulmayı başarabilenler olacak mı?

3. HAPPİNESS


Dizimiz gerilim ve dram türünde. 5 Kasım 2021’de Güney Kore’de TVN’de yayınlanmıştır. Dizimiz 12 bölümden oluşuyor. Tam kıvamında. İMDB PUANI:8.3

Konusu ise; Dizinin ilk dakikaları 12 yıl öncesini gösteriyor. Bizim kız ve oğlanın tanışma hikayesi. Sakin ve romantik olacakmış gibi dursa da dizimizin bu konularla ilgisi yok. Dizimizde Covid-19 yeni yeni bitmiş. Halk normale adapte olma sürecindeyken yeni bir salgın patlak veriyor. Covid için üretilen NEXT isimli hap kullananlarda, aşırı susuzluk ve susuzluğun verdiği açlıkla kan emme arzusu doğuruyor. Kuduz hastalığı olarak geçiyor. Dizi de yoğun bir şekilde sınıf ayrımcılığına şahit oluyoruz.

Gelelim yorumlara;

Öncelikle üç dizinin işleyişi birbirinden çok farklı. İlk olarak Kingdom’u izlemiştim. Ju Ji Hoon’u sevdiğim için izlemek istedim. Dizi de veliaht prens Lee Chang’ ı canlandırıyor. İlk kez tarihi bir dizide gördüm onu. Ve ilk bölümünden itibaren dizi beni içine almayı başardı. Diğerlerine göre daha ağır ve sakin ilerleyen bir dizi. Evet heyecanlı ve aksiyonlu tabiî ki ama sindire sindire izliyorsunuz.

Veliaht prens’in kaderi kendi ellerinde gayrimeşru bir çocuk olduğu için ve üvey annesinin hamile olmasıyla taht hakkı sallantıdadır. Söyledim ya ne entrikalar diye.. Kral’ın karısı veliaht prensin annesi olamayacak kadar genç yaşta olan çok hırslı bir kız. Amacı tahtı ele geçirmek. Ve aslında hamile bile değil. Bunu gördüğünüzde önce bir şok oluyorsunuz. Çünkü dizinin başından beri karnı burnunda bir karakter izliyorsunuz. O karnına soktuğu şey ne bilmiyorum. 😂hatta izlerken o dönemde böyle bir şeyi nasıl bulmuş diye düşünmüştüm. Ve asıl gaddarca olansa ülkedeki bütün hamile kadınları sarayın gizli bir köşesinde tutmasıydı. Kız bebek doğuranları bebek ile birlikte öldürüyorlar. Erkek doğuran kişinin elinden bebeği alıp kendi doğurmuş gibi gösterecek. Ne sinsi bir plan ama. Hain. Yani sırf zombi istilasından ibaret bir dizi değil. Saray varsa zaten entrika kaçınılmaz. Orası ayrı bir mevzu…

Böyle çok cüsseli ve cesur bir karakter olarak görmüyoruz veliaht prensi. Bazen korkak hatta, ama buna rağmen halkını hastalıktan korumak için canını ortaya koydu.

Seo Bi karakterimiz var bide. Dizide sağlıkçımız. Veliaht prensin yanında ona destek.  Sense 8’de oynamıştı belki oradan bilirsiniz. The Silent Sea’ de oynadı en son.  Toplu yorum olduğu için tek tek karakterlerden bahsedip fotoğraf koyamayacağım.  




Zombiler ilk başlarda gündüzleri uykuya geçiyor. Halk az bir süre de olsa rahat hareket etme şansı buluyor. Sebebi gündüz olması değil aslında. Havanın sıcaklığı. Bizimkiler nasılsa gündüz çıkmıyorlar diye akşama kadar barikat örüp saldırı planları yapılıyorlar. Sonra bir anda gündüz vakti zombiler ortaya çıkıyor bununla birlikte dizi daha da heyecanlanıyor. Seo Bi bir yandan çiçekte neyin buna sebep olduğunu öğrenmeye çalışıyor. Salgın Hanyang dışına kadar ulaşıyor. Çok tahmin edilebilir sahneler görmüyoruz. Bu da benim en önem verdiğim kriterlerden.

Zombi dizilerini mideniz kaldırıyorsa kesinlikle şans vermeniz gereken bir yapım. Çok kaliteliydi çekimler ve mekanlar.  2.sezon çok heyecanlı bir şekilde bitti. 3. Sezonu bekliyoruz. Çok sevdiğim bir oyuncu olacak hemde 3. Sezonda 💛Sürpriz

All Of Us Are Dead;

Ben gerçekten çok sevdim. Tam anlamıyla her saniyesinde heyecan vardı. Kingdom’un aksine. Ama işleyişlerinin farklı olduğunu söylemiştim. Konuları da çok ayrı. Önce izlesem mi diye emin olamadım, ama pişman etmedi. Kötü karakterler, iyi karakterler, ezik karakterler hepsi mevcut.

İnanılmaz kanlı Kingdom’a göre. Gerçekten midesi kaldıramayanlar olabilir. Sürekli kaçış ve saklanma hali izliyoruz. Buda inanılmaz heyecanlı kılıyor. Acaba yakalanacaklar mı?  Hepsi hayatta kalacak mı?  Bir grup gencin birbirlerini korumak için verdikleri çaba gerçekten güzeldi. Aşkları uğruna sevdiklerini korumak için defalarca canlarını tehlikeye atan karakterlerimizi de unutmamak gerek..




Gwi Nam karakterinden nefret etmeyen yoktur sanırım. Zaten ortada zombi virüsü var, Dünya olmuş alt üst bir de bu manyak gerdi dizi boyunca. Virüs çıkmadan öncede de zaten irrete eden bir karakterdi. Isırıldığı an oh be dedim kurtulduk. Yine zombiye dönüşmedi . Ve bizim gençlerin başına bela oldu. Eminim ki Cheong San’ın ölümüne herkes üzülmüştür. Gwi Nam yüzünden birinin başına bir şey geleceğini az çok tahmin ediyorduk. Yine de acaba ölmedi mi diye soru işareti kalmadı değil. Öldüğü sahneyi görüyoruz aslında. Neyse izlerken anlarsınız demek istediğimi.




Çok kanlıydı ama heyecanla izledim. Zombi türünde çok başarılı, tavsiyemdir.

Son dizimiz Happiness’e geldik;




Bu diziye arkadaşımın tavsiyesi ile başladım ve başlamam ile bitirmem bir oldu. Bayılıyorum sürükleyici olan dizilere. Sanırım dizilerde aradığım ilk öncelik akıcı olması. Dizi çok güzel dahi olsa  durağan dizileri izleyemiyorum yarım bırakıyorum. Bunların arasında MR.SUNSHİNE var. 😞 Nasıl bitirmezsin deyişinizi duyar gibiyim ama ilk 4 bölümü zor izledim dostlar napayım. Belki bir gün yeniden izlerim. Konuyu dağıttık.

Üçü arasında kıyas yapacak olursam en çok hangisini sevdim karar vermekte zorlanıyorum. Happiness bence diğerlerinden baya farklıydı. Direk zombi istilası gibi bir şey izlemiyoruz. Daha çok psikolojik bir diziydi. Covid sonrası yeniden patlak veren  başka bir hastalıkla mücadeleyi izliyoruz. Bir an gerçekten covid sonrası bizde böyle bir şey yaşasak ne yapardık diye düşündüm. Çok korkunç. Dizi daha çok bir apartman dairesinde geçiyor. Lüks bina demek daha doğru. Birbirine geçmiş site şeklinde zenginlerin yaşadığı bir alanda geçiyor. Salgın ilk önce bu binalarda patlak veriyor. Bina ve çevresi barikat örülerek karantinaya alınıyor. Böylelikle dizimizde asıl olaylar başlıyor. Maşallah binadaki herkesin evde oturası tutmuş o gün. Çok güldüm buna. Tutarsız sahnelerimiz vardı zaten dizi boyunca.  Afişteki çiftimiz sırf bu dairede oturabilmek için kendilerini evli bir çift olarak gösterdi. Yazık bir gün bile gün yüzü göremediler orası ayrı mesele. Ya o kadar uyumlu bir çift izliyoruz ki. Gerçekten hayran kaldım her zaman böyle bir uyum görmek mümkün olmuyor. Park Hyung Sik’i daha önce Strong Girl Bong Soon’da izlemiştim. Oda harika bir diziydi. İzlemelisiniz. Bu dizisinden sonra uzun bir süre dizilerine denk gelmedim. Başlarda rolünü tam yaşayamadı gibi gelse de sonradan esip geçti resmen. Jung Yİ Hyun karakterini canlandırıyor. Dizimizde polis. Biraz öfkeli bir karakter. Kızımıza liseden beri deliler gibi aşık. Yoon Sae Bom karakterini Han Hyo Joo canlandırıyor. W Two Worlds’de izlemiştim. O kadar uzun zaman geçti ki oradaki karakteri tam hatırlayamıyorum bile. Ama çok naif bir karakterdi sadece o aklımda kalmış. Buradaki rolü ona o kadar yakışmış ki. Kesinlikle asi rollerde oynamalı bu kız. Ve saçı siyah renk olmalı. Bahsettiğim dizisinde saçları açık renkti. Bu kızın rengi her anlamda siyah. Dizide özel bir polis ekibinin üyesi. O dövüş sahneleri falan neydi öyle. Çok kararlı ve inanılmaz cesur bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Kızın cesaretine izledikçe hayran kaldım. 



Yaşadıkları binada sınıf ayrımcılığı haf safhada. Sen kiracısın spor salonuna inmen yasak. Sen kiracısın daha az yemek yemelisin, daha az su içmelisin… Hele bir doktor karakterimiz var. Oyunculuğu o kadar mükemmeldi ki. Adam karısını zombiye kendi mi dönüştürdü onu tam anlamadık. Karısının ölümüne sevinip paralara konma derdinde. Binada sürekli pürüz çıkaran, her olayın altından çıkan bir karakter.

Sae Bom enfekte oldu ama zombiye dönüşmedi. Dediğim gibi zombi adı altında geçmiyor hastalık ben o şekilde anlatıyorum. Binada da herkes sağlıklı görünüyor. Ama dert hastalık değil üstünlük kurma savaşı. Baş karakterlerimiz binadaki dengeyi ve adaleti sağlamak için sürekli uğraşıyor. Hastalıkla değil birbirleriyle olan mücadelelerini izliyoruz. Şüphe uyandıran iki karakterimiz var. Biri; kafasında şapka, gözünde gözlük, yüzünde maske. Andrew. Ne olduğu belli değil sonra ne olduğu ortaya çıkacak bekleyin. J Bir de yukarıda lüks dairede kalan koruyucu kıyafetli komşumuz. İkisinden birinden kesin bir şey çıkacak diye izliyorsunuz. Dizinin sonlarına doğru artık çoğu kişi çığırdan çıkıyor. Birbirlerini öldürmeye kadar geldi konu. Birkaç şüpheli ölüm var. Biri mi yaptı? Enfekte mi oldular?



Tahmin edildiği gibi o manyak Andrew. Üst kattaki şüphelendiğimiz komşuyu da Andrew öldürmüş. Maskesini çıkarırken acaba nasıl bir şey çıkacak diye merak ediyorsunuz. . Bizim çifti de öldürme peşinde. Derken dizide finale yaklaşıyorsunuz zaten. Hastalık bitti mi?  Herkes hayatta kaldı mı? Merak ediyorsanız şans verip izlemelisiniz. Eminim keyif alacaksınız. 😈

 

 

 








23 Mayıs 2022 Pazartesi

PARFÜM ÖNERİSİ; 3.KISIM

 

1.CHANEL COCO MADEMOİSELLE




Yine listemde olan, denemeden almaya karar verdiğim parfümler arasındaydı. Ama bu sefer şans eseri denemiş oldum. Ve bayıldım. Çok büyüleyici 💣

Yıllar önce Chanel Chance kullanırdım. Oda güzel ve oldukça kalıcıydı. Ama biliyorsunuz ki fazlaca yaygın. Bu sebeple bıraktığım parfümler arasına girdi. Velhasıl Mademoiselle’yi denediğimde hemen aldım.  Aslında uzun bir süre parfüm almamam konusunda kendimi ikna etmiştim. Çünkü yeniler geldikçe elim eskilere gitmiyor. 😎 Ama bu kokuya dayanamadım. İmza parfümlerim arasına direk girecek kokulardan.

Bu kokuyu Chance benzetenler var. Bana göre hiçbir ilgisi yok. Mademoiselle çok çok daha güzel bir koku, ve çok kadınsı…


TEPE NOTASI: PORTAKAL, MANDALİNA, BERGAMOT

 

KALP NOTASI: MİMOZA, YASEMİN, TÜRK GÜLÜ, YLANG YLANG

 

DİP NOTASI: TONKA FASÜLYESİ, PAÇULİ, OPOPONAKS, VANİLYA, VETİVER, BEYAZ MİSK

 

Açılışında portakalı oldukça yoğun hissettim ben. İlk sıktığınızda biraz ağır gelebilir. Ama koku oturdukça mest olacaksınız. Benim tenimde en yoğun hissettiğim notalar kalp notalarıydı. Evet çiçeksi bir parfüm ve aslında öyle tanımlanıyor. Ama bana göre çiçeksi değil sanki. Galiba hissettiğim şeyi tam tarif edemeyeceğim. Nota açısından oldukça zengin zaten. 

Hangi parfümler daha sık kullanılıyor ve tercih ediliyor bunları sık sık takip ediyorum. Givenchy L’inderdit ondan dolayı da göz bebeğimdir. Yaygın olmadığı için. Chance kadar olmasa da Mademoiselle’ ye de yaygın diyebiliriz. Ama vazgeçmek istemiyorum orası ayrı mesele 😉

Kendinizi şımartmak ve iyi hissetmek istiyorsanız bu parfümü bir deneyin derim. 😉

Saten pembe, hafif dekolteli olan bir elbise, düz saçlar ve bir yaz akşamı… bu koku harika olur işte 💘💣

 

Bu parfümü; kadınsı ve akılda kalıcı olarak tanımlıyorum. 🍀



  2.CHRİSTİAN DİOR ADDİCT




Aldığımda gelmesini beklerken heyecanlandığım kokudur kendisi. Heyecanlandığına değdi mi bari deyişinizi duyar gibiyim. 😏Aslında kendisi hakkında hala emin olamadığım bir parfüm bu. Koku hem tanıdık gibi olan ama aslında oldukça farklı bir koku. Kolay kolay aşina olacağınız kokulardan değil. Bence iki uç noktası var bu parfümün. Seveni  gerçekten etkileyebilir, sevmeyen de tam anlamıyla nefret edebilir. Belki böyle daha açıklayıcı olmuştur. Benimki sevmeye daha yakın. Ama tuhaf bir şekilde hiçbir zaman elim bu parfüme gitmiyor. Hep başka kokular sıkarken buluyorum kendimi. Aslında bunu hak etmiyor. 😍😖

Bazı parfümlerden sıkılırsınız, bu o sınıfa giriyor, aslında bayan bir kokusu yok ama her gün sıksanız da sıkılırsınız sanki…

 

TEPE NOTASI: MANDALİNA YAPRAKLARI, DUT ÇİÇEKLERİ

 

KALP NOTASI: GECE KRALİÇE ÇİÇEĞİ, BULGAR GÜLÜ, TURUNCU ÇİÇEK

 

DİP NOTASI: BOURBON VANİLYASI, SANDAL AĞACI, TONKA FASÜLYESİ

 

Dip notasını oldukça yoğun hissettiğim bir koku, tenimde baskın olan notalar dip notalardı. Baharatlı bir koku. Ve biraz ağır. Hafif koku sevenlerin tercih etmesini önermem. Yaz-kış diye parfüm ayırt etmediğimi söylemiştim ama bu koku gerçekten kışa daha çok yakışır. Onu da belirtmek istiyorum.

Benim kendimi ait hissedebileceğim bir koku değil ama bu kötü olduğu anlamına gelmiyor. Kalıcılığı da başarılı. İlk kokladığınızda eminim farklı bulacaksınızdır. Benim gibi baharatlı kokuları seviyorsanız deneyebilirsiniz. Belki sizin imza kokunuz olacak.😏

Bu parfümü, kışkırtıcı olarak tanımlıyorum. 😍



3. GİORGİO ARMANİ Sİ İNTENSE




Alırken baya bir sayfadan yorumlarını okuduğumu hatırlıyorum. Bu arada evet hep kör alış yapıyorum ama onların arkasında saatlerce araştırma yatıyor. 😋😂 Yani denemeden aldığım bir parfüm daha. Armani’nin bir sürü parfümü var biliyorsunuz. Neden bunu seçtim hiçbir fikrim yok. Kırmızı rengi ile siyahı arasında kalmıştım. Buna içim daha fazla attı diyebiliriz. 💗 Şişesinden de anlayacağınız gibi ağır bir parfüm. Neyse ki ağır kokuları seven biriyim.  Sıradan değil, klişe değil. Alışılagelmişin dışında bir kokudur benim için. İmza kokum olamaz ama iyidir kendileri. Sıktığımda sorulan parfümler arasında. Ama diyemiyorum ki her koklayan bayılır. Riskli bir koku. Herkesin seveceği cinsten değil bence. Ama benim gibi farklı olsun, yaygın olmasın diyorsanız şans vermeniz gerektiğini düşünüyorum. Armani en yaygın kullanılan markalardan, ama bu koku ortalığa saçılmış yanınızdan geçenlerden alabileceğiniz bir koku değil. Yine genç kesime hitap etmeyen, kadınsı bir koku.

 

TEPE NOTASI: SİYAH FRENK ÜZÜMÜ MEYVESİ VE YAPRAĞI, BERGAMOT, FREZYA

 

KALP NOTASI: GÜL, NEROLİ, OSMANTUS, ARTEMİSİA

 

DİP NOTASI: PAÇULİ, AĞAÇSI NOTALAR, VANİLYA, AMBROKSAN

 

Daha önce hiç kullanmadığım notaları barındırıyor. Demek ki bundan eşsiz ve sıradan değil. Sıktığımda direk yoğun bir koku karşılıyor beni ama hangi notaların baskın olduğundan emin değilim. Gül kokusu zaten asla yok. Vanilya evet,  sonralardan vanilya kokusu geliyor burnuma. Çok baskın ve kalıcılığı da gayet başarılı. Armani kalıcılık konusunda gerçekten iyi. Bu markadan parfüm alacağım zaman kalıcılık endişesi duymam. Üretimden kalktığını söyleyenler var ama ben sitelerde satışını halen görüyorum.

Bu parfümü gizemli, ve dumanlı bir koku olarak yorumluyorum.👻


4. CHLOE NOMADE




Bu kokuyu eminim herkes biliyordur, ya da duymuştur. Oldukça tercih edilen ve kullanılan bir parfüm.  Şişesi gerçekten çok hoş ve şık. Ama kokusu için aynı şeyleri söyleyemeyeceğim. Bana uniseks bir koku gibi geliyor her kokladığımda. Ve bundan hoşlanmıyorum. Hani bazen neresini seviyorlar diye düşünmüyor değilim ama herkesin teninde koku başka duruyor. Arada kalmış parfümleri sevmiyorum ben. Bu koku tam da öyle.

Bazı kokuları uzun süre kullanmak gerekir sevebilmek ve alışabilmek için. İlk kokladığım zaman hoşlanmadığımda o kokuyu kullanmaya devam edemiyorum. Kötü bir koku olduğunu düşünmüyorum aslında. Ama aklıma hiç gelmeyecek olan, kokusunu duyduğumda dikkatimi çekmeyecek olan bir parfüm. Uzun süre kullanıldığında fikirler değişebilir bu şansı vermediğim için net bir şey diyemiyorum.

 

TEPE NOTASI: PORTAKAL, LİMON, BERGAMOT, MİRABELLE ERİĞİ

 

KALP NOTASI: GÜL, ŞEFTALİ, YASEMİN, FREZYA

 

DİP NOTASI: BEYAZ MİSK SANDAL AĞACI, SİLHAT, AMBER, OAKMOS

 

Kalp notasından eser yok bu kokuda. En azından benim tenimde. Bergamot ve portakal başlangıçta yoğun hissediliyor. Dip notadan amber kokusunu da alıyorum. Başka koku almıyorum. 😂😂

Farklı ve feminen bir koku, oldukça oryantal. Şöyle bir bakıldığında aslında sevmem gereken bir koku gibi görünüyor. Ama uyuşamadık. Libre’ye de uniseks demiştim ama Libre Nomade göre çok daha güzel bir koku kıyas yapacak olursam eğer. Nomade herkesin seveceğini düşünmüyorum. Nasıl bu kadar yaygın onu da anlamış değilim. En azından farklı bu  her zaman artıdır benim için. Fresh diyen bir kesim var. Yapmayın etmeyin nesi fresh bu kokunun. Ağır bir parfümüm diye bağırıyor sıktığınızda.

Asla kullanmam kadar keskin konuşmayacağım, ama almak aklıma dahi gelmez. Kısaca öyle bir koku. Deneyen ve sevenleri yorumlarda görmek isterim. 👍

 

Bu kokuyu sadece farklı olarak tanımlayabilirim. ☺


5. CHLOE SİGNATURE


Nomade ne kadar sevmiyorsam Signature bir o kadar seviyorum. 💚 ama bu parfümü kullanmadım tenimde, kardeşimden aşinayım. Çok temiz, fresh, pudralı bir koku. Ağır kokulardan hoşlanmayanlar gözü kapalı bu kokuyu tercih edebilir. Risksiz. Koklayan herkesin seveceği türden. Chloe Love da denemiştim. Bence aralarında en iyisi Signature.

Az önce ilk kez tenime sıktım. 💫 notaları ona göre yorumlayacağım.

 

TEPE NOTASI: ŞAKAYIK, FREZYA, IYCHEE

 

KALP NOTASI: GÜL AĞACI, MANOLYA, NİLÜFER

 

DİP NOTASI: AMBER, SEDİR AĞACI, BAL


Biraz bekledim yazmak için. Bu parfüm direk kalp notalarından ibaret. Buram buram gül kokuyor benim tenimde. Çiçek bahçesine girmişsiniz gibi bir hissiyat oluşturuyor. Yoğun çiçek kokularından hoşlanmadığımı söylemiştim ama bu koku çok naif böyle. O yoğun çiçeksilik bile rahatsız etmiyor.  Şişe tasarımı Nomade kadar başarılı değil tabiî ki. Ama kalıcılığı güzel. Tatmin ediyor.

Bir yaz günü, mini çiçek desenli bir elbise ve bu koku… Harika uyum💞

Bu kokuyu naif ve tatlı olarak yorumluyorum. 🐥

 

 

Keyif alarak yazıyorum, keyif alarak okumanızı diliyorum. 💋🍒












HALİL CİBRAN; SEVGİ ÜZERİNE