8 Ocak 2023 Pazar

HALİL CİBRAN; SEVGİ ÜZERİNE

 

Halil Cibran'ın naif anlatımı, güzel bakış açısı o kadar hoşuma gidiyor ki, ruhum huzur buluyor yazdıklarını okuduğumda. Sevgiye, aşka olan bakış açısından herkes faydalanmalı diye düşünüyorum. Bu yazımda biraz bunlardan bahsedeceğiz. Kısa tutmaya çalışacağım. 💧

Halil Cibran'ın birçok eserinde sevgi temasını görüyoruz. İnsan sevgisinin, evrensel sevginin sadece küçük bir parçası olduğunu söyler. 

Cibran sevginin her türünün kutsal olduğunu söyler. İnsan sevgisi, sanat sevgisi, doğa sevgisi.. Anne sevgisini ise her şeyin üstünde tutar. Kadın bereketli bir toprak gibidir. Gizem ve sonsuzluk barındırır içinde. İlk gençlik aşkı Selmaa Karame'de kendi havvasını gördüğünü söyler, ama aradaki fark şudur;

"Havva arzusuyla Adem'i cennetten kovdurdu. Oysa Selmaa güzelliği ve sevgisi ile beni aşkın ve saflığın cennetine aldı."

İnsanlar arasındaki aşkın ruhsal bir uyum süreci olduğunu düşünür. ilk başta yakalanamayan bu ruhsal uyumun, sonradan edinilmesini pek olası görmez. Ki buna kesinlikle katılanlardanım. O ilk ruhsal çekimi ve enerjiyi hissetmediğinde istediğin kadar zorla, o hissiyat sonradan oluşamıyor.

" Gerçek aşk ruhsal bir uyumun meyvesidir. Bu uyum ilk bakışta yakalanamamışsa değil bir yılda, bir asırda bile kurulamaz." Katılıyor muyuz? 💥

Sevgiyi elde etmenin tek yolunun özgür bırakmak olduğunu söyler. Sevgide ısrarcı OLMA. Bu gönülden gelecek bir şeydir. Zorladıkça yıpratılan hassas bir olgudur bu. Gerçekten ona ulaşmak isteyene söylediği, ısrarcı olma...

Erkek ve kadın sevgisini, doğanın sonsuzluğa ulaşmasının temeli olarak görür. Sevgi dünyayı ve insanları büyütecek. 😍

Sevgiyi oluşturacak olan diğer temellerin, sabrın, anlayışın, affetmenin vs gerekliliğine de değinir. Zaten sevgi hiçbir zaman tek başına yeterli değildir. Seviyorsun ama ne kadar uyumlusun? Senin hayatına, görüşlerine, zevklerine gerçekten saygı gösteriyor mu? Ve sen bunların ne kadarını karşındakine yapabiliyorsun?  Hoşgörü varsa affedici bir tutum da olur o ilişkide. Tahammülsüzlük sevgisizliktir benim nezdimde. Gerçek bir sevgi varsa bu saygıyı da doğuruyor, anlayışı da.  Hep daha fazlasını ya da başkasını isteyen, ve her şeye kusur gözüyle bakan insan yalnızlığa mahkumdur.

"Kadının küçük kusurlarını affetmeyen erkek, onun büyük erdemleriyle asla karşılaşamayacaktır."

Gelişmeyen ve evrilemeyen ilişkilerin önce alışkanlığa sonra da köleliğe dönüşeceğini söyler. Aşk da kendini yenilemeli, alışkanlığa dönen aşkın devam etmesi köleliği beraberinde getirir. Bu onun  gözünde aşkın dönüşebileceği en kötü şeydir. Evlilik ve ilişkilerde sıkça görülen durum ise ben kavramından çoğu kişinin çıkamamış olması. Biz' e  dönüşebilmeli o ilişki. BEN, BEN, BEN ne zaman bu kafalara geldik ben anlamıyorum ya. Nerede o eski aşklar diye bir klişeyle ağzımı açasım var. 😊😏 Bir ilişkinin gelişmesi, evrilmesi ancak karşılıklı çaba ile mümkündür.

Aşk da şüpheye yer yoktur. Cibran'a göre aşk şüpheyi barındıramaz. Şüphe duyulan sevgi aşk değil. saplantı, takıntı olabilir.  Şüphe olan yerde güven olmaz, dolayısıyla aşk gibi bir duygu da beslenemez. " Aşk ve şüphe asla bir arada bulunamazlar."

Sevgi dediğimizde, aşk dediğimizde tabii ki hiçbirimiz kusursuz şeyler beklemiyoruz. Zaten o aşkın içinde birçok duygu barınacak. sevinç, öfke, üzüntü, çaresizlik. İnişler, çıkışlar besleyecek bir ilişkiyi ve olgunlaştıracak. 💜

Evlilik üzerine söylediği sözleri de sizinle paylaşmak istiyorum;

"Yeryüzüne birlikte geldiniz ve sonsuza dek birlikte yaşayacaksınız."

 Ama bırakın da bunca beraberliğin arasında biraz boşluklar olsun.

 Rüzgarlar esip dolana bilsin aranızda. 

 Birbirinizi sevin, ama sevginin üzerine bağlayıcı anlaşmalar koymayın.

 Bırakın yüreklerinizin sahilleri arasında gelgit çalkalanan bir deniz olsun sevgi.

 Birbirinizin kadehini onunla doldurun ama aynı kadehe eğilip içmeyin.

 Ekmeğinizi bölüşün, ama aynı lokmayı dişlemeye kalkmayın.

 Şarkı söyleyin, dans edin, eğlenin birlikte, ama ikinizin de birer yalnız olduğunu unutmayın. 

 Çünkü lavtadan dağılan müzik aynı, ama nağmeleri çıkaran teller ayrıdır.

 Yüreklerinizi birbirinize bağlayın ama biri ötekinin saklayıcısı olmasın.

 Hep yan yana olun, ama birbirinize fazla sokulmayın.

 Çünkü tapınağı taşıyan sütunlar da ayrıdır.

 Çünkü bir servi ile bir meşe birbirinin gölgesinde yetişmez..."  


                   KEYİFLE OKUMANIZI DİLİYORUM💕💞


20 Aralık 2022 Salı

PARFÜM ÖNERİSİ 4. KISIM

 


1.  JİMMY CHOO




 

Uzun zamandır kadrajımdaydı Jimmy Choo. Almaya defalarca niyetlendim. Ama elim, aklım hep başka kokulara gitti. O yüzden kavuşmamız biraz uzun sürdü. Normalde alacağım şeyler konusunda çok araştırma yapan biri değilim ama bu parfümler  için geçerli değil. Saatlerce koku hakkında yorum okuyabilirim mesela. 20 tane güzel yorum okuyum, tek yorum kötü olsun  kafam karışır. Bu yüzden seçmem zor oluyor. Jimmy Choo hakkında yorumlar cidden çok gelgitliydi. Öven arşa çıkarmış, yeren yerin dibine sokmuş. Tabii ki herkesin zevki farklı ama bu kadar uç yorumlar nedir yani. Ha gidip desene niye uğraşıyorsun diyenler olabilir. İnternetten almaya o kadar alışmışım ki inanın bir yere gidip bir şeyler almaya, denemeye çok üşeniyorum. Ve kararlarıma güveniyorum ya. Bide heyecanlı oluyor, bilmiyorum ya nasıl bir şey çıkacağını. 😉😂 daha fazla uzatmadan koku hakkında yorumlarıma geçelim.

Daha önce ki parfüm bloglarımı okuduysanız ikinci bir imza koku arayışında olduğumu biliyorsunuzdur. O yüzden bu kadar koku alıp deniyorum. Sizde faydalanıyorsunuz işte, ne güzel 😊

Epey bir süre aklımda yer ettiği için sonunda almaya karar verdim, şişesi zaten en başından beri beni baya cezp ediyor. Diyorum kendime; bu kokuyu severim ben. Duruşa bak, asil.

 

TEPE NOTASI: MANDALİNA, ARMUT

 

KALP NOTASI: ORKİDE

 

DİP NOTASI: BONBON KARAMEL, ENDONEZYA PAÇULİSİ

 

Şekerli kokuları hiç sevmiyorum, ama Jimmy Choo bir başka. Tabii ki buram buram şeker kokan basit bir koku kafanızda canlanmasın. Öyle olsa asla kullanmam. Çok kaliteli klas bir koku. Ve oldukça yoğun. En azından benim için. Yoğun kokulardan hoşlanıyorsanız mutlaka denemeniz gereken bir parfüm. Fark ediliyim ama yaygın kullanılan bir koku da olmasın diyorsanız işte o koku budur. Çiçek kokusu mu baskın baharat mı derseniz, sanırım baharat derim. Orkidenin hiç hissedilmediğini ise söylemem gerek. Normalde notaları direk alırım kokularda ama bu parfümü ilk sıktığımda şu nota baskındı, sonradan yerini bu nota aldı diyemiyorum karmakarışık o konuda.

Riskli bir parfüm, her koklayan mutlaka sever diyemiyorum. Kör alış yapmamanızda fayda var. Silajı oldukça yüksek ona emin olabilirsiniz. Kalıcılığını da oldukça başarılı buldum. Kıyafetlerimde zaten günlerce kokusunu alıyorum. Saçlarımı yıkadığım halde bile kokusunu derinlerden alırım. 💞 yaz-kış, gece-gündüz şeklinde ayırt etmediğimi biliyorsunuz, ama illa ki bir fikir duymak isterseniz gece parfümü niteliğinde. Ben her daim kullanıyorum.

İkinci imza kokun olabildi mi diyorsanız; aslında ilk kullanmaya başladığımda kokudan muazzam etkilenmedim. Sevdim ama sadece sevdim başka övgüler oluşmadı içimde. Ama sonradan kullanmaya devam ettikçe ilgim arttı. Elim bu kokuya gitti vs. ikinci imza konusunda kararsızım ama yeniden alır mıydım? Evet alırdım. Puanlarsak; 7/10

Bu kokuyu kadınsı ve sıra dışı olarak yorumluyorum.💣


2.  KİLLİAN GOOD GİRL GONE BAD EXTREME




Şişe tasarımı olarak hiçbir cazibesi olmasa da hakkında ki düşüncelerim duyulmaya değer. 💗 bu kokuyu da denemeden kör alış yaparak aldım, daha doğrusu tavsiye üzerine almaya karar verdim. Parfümlerde sevdiğim belli başlı notalar vardır. Kör alış yaparken bunlara dikkat ediyorum, ondan da çok hüsrana uğramıyorum. İsim olarak da şişe tasarımı olarak da inanın ki ilgimi çekmedi bu parfüm. Madem tavsiye bir denemek lazım dedim. Pek bir umudum yoktu ama  ilk kokladığımda şaşırdım, güzelliğinden değil de farklılığındandı bu şaşkınlığım. Başka bir koku bu, eşi benzeri bulunmayan cinsten. Bir başka parfüme benzetemezsiniz bunu,tamamen özgün. Notalarıyla devam edelim.

 

TEPE NOTASI: MAYIS GÜLÜ, ZAMBAK YASEMİNİ, OSMANTUS

 

KALP NOTASI: NERGİS, HİNDİSTAN SÜMBÜLTEBERİ

 

DİP NOTASI: KEHRİBAR, SEDİR

 

Tam aşık olduğum notalar. 💓Beyaz çiçek kokularından hoşlanıyorsanız elinizin gideceği koku bu olmalı. Çiçeksi bir koku ama ayrıca keskin de. Çiçek notaları baskın olsa da kehribar ve sedir belli bir saatten sonra hakimiyeti ele alıyor. Odunsu koku sevenleri de tatmin edecektir. O yüzden sadece çiçek kokuları diye düşünmeyin. Ki ben buram buram çiçek sevmem. Armani My Way’i bu sebeple bir türlü sevemedim öylece duruyor parfüm.

Masum bir koku değil, çok etkileyici bir koku. Fresh olsun, çok dikkat çekmesin diyorsanız o koku bu değil. Yoğunluk var kokuda ama ağır mı bilemedim. Net olarak ağır diyemiyorum. Böyle kremsi bir hoşlukta var. Deneyip kararı siz vermelisiniz. 🌼

İmza olacak nitelikte. Şişeyi bitirdim zaten, muhtemelen tekrarlarım. Silajı Jimmy Choo’dan daha yüksek diyebilirim, kalıcılığı muazzam. Puanlarsak; 8/10

Kişilikli bir koku olarak yorumluyorum. 💯


3.  BVLGARİ JASMİN NOİR




Gözbebeğim…

Uzun bir uğraş oldu ama ikinci imza kokumu size sunmak isterim. 😍 Adını çok duyduğum bir parfümdü ve yıllardır göz hapsimdeydi. Bir türlü almayışımın sebebi ise aslında şişesinden ve renginden kaynaklı. 😓 Çünkü ne zaman siyah şişeli bir parfüm alsam ya da koklasam hep hayal kırıklığı oldu bende, bu da önyargı oluşturdu. Hiçbir yerde deneme fırsatım da olmadığı için birçok kez niyetlensem de cesaret edemedim. Ve kör alış yapmadım öyle olunca. Benimle ilgilenen bayana birkaç kokuyu denemek istediğimi ve beğendiğim tercih ettiğim notaları söyledim. Direk parfüm almaya gittiğim zaman o an karar vermiyorum ben. Kokuların olduğu kağıtları birkaç gün kokluyorum, tenimde gün içinde nasıl değişiyor ona bakıyorum vs 4-5 kokuyu denedim böyle. Zaten o an Jasmin Noir’i kokladığımda mest oldum. Yüzümde hafif bir gülümsemeyle bu ne böyle dediğimi hatırlıyorum. 😊 Beni ilk kokladığımda kalbimden vuran koku sayısı cidden çok az çünkü. Yoksa bahsettiğim çoğu kokuyu beğeniyorum, ama ilk etki cezbedici olunca o kokudan vazgeçemiyorum işte. Tamam dedim hayalimdeki koku bu. 💙💘 Notalarıyla devam edelim;

 

TEPE NOTASI: YEŞİL NOTALAR, GARDENYA

 

KALP NOTASI: YASEMİN, SANDAL AĞACI

 

DİP NOTASI: PAÇULİ, TONKA FASULYESİ, KAŞMERAN

 

Notalardan da anlaşılacağı üzere biraz yoğun ve ağır bir kokudur. Gardenya çok yoğun geliyor ilk başta. Yaseminin de vurucu bir etkisi var, ama ona rağmen benim için oldukça odunsu bir kokudur kendileri. Sandalın mest edici bir yanına da vurgu yapmakta fayda var.

Cesur bir koku. Öyle herkes kullanamaz, herkese de yakışmaz. Hedef kitlesi 25-40 yaş arası kadınlar olarak belirlense de 25 yaş kokusu değil benim için. Koku ben kadınım diyor. 💣

Tene ilk sıktığınız andaki koku neyse 2 saat sonra da koku aynı. Tene yakın kalıyor bu yüzden. Ama bu benim için sorun olmuyor. Afrodizyak etkili olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. 🌹

Bazen giyim-parfüm eşleşmesi yapıyorum kafamda ister istemez. Siyah kadife bir elbise öyle yakışır ki bu kokuya. Zümrüt yeşili de olabilir. 👀💣💘 Bu kokuyu sıkacaksanız kısacası şık olacaksınız.

Bir iki fıs bile bütün gün tatmin eder. Kalıcılığı konusunda şüpheniz olmasın. Silajına zaten diyecek söz yok. Silajı en iyi olan kokulardan diyebilirim. Saatlerce methiyeler düzebilirim ama durmam gerek. 😂 Puanlarsak; tabi kii 10/10

Asilliği simgeleyen bir koku olarak yorumluyorum.


4. SHİSEİDO ZEN



Hayal kırıklığım…

Büyük heveslerle alıp inanılmaz hüsran yaşadığım aldığımdan beri hiç kullanmadığım koku. Şişesine vurulmuştum oysa. Bu kokuyu alırken dolandırılma hikayem de var da onu anlatmak uzun sürer şimdi. Kokuyu konuşalım.

Zen çok bilindik ve tercih edilen bir kokudur. Bu kadar büyük kitlenin kullandığı kokuya bayılmasam bile kullanırım, severim düşüncesiyle almıştım. Bende ki etkisi hiç öyle olmadı. Şuan yeniden kokladım acaba fikrimde değişiklik olur mu diye de hiç oluru yok. 40-50 yaşındakiler kullanmalı bu kokuyu. Yaşlı kokusu bu.

Kör alışta nadir hatalarımdan biri. Ve o kadar sıradan bir koku ki. Hiçbir cazibesi yok. Ne bu yani.  50 yaşında olsam yine kullanmam. Acaba aranızda kullanan veya seven var mı? Merak ettim doğrusu…

Notalarla devam edelim;

 

TEPE NOTASI: GREYFURT, BERGAMOT, ŞEFTALİ, ANANAS, MAVİ GÜL

 

KALP NOTASI: FREZYA, GARDENYA, KIRMIZI ELMA, MENEKŞE,SÜMBÜL

 

DİP NOTASI: PAÇULİ, SANDAL AĞACI, BEYAZ MİSK, TÜTSÜ, AMBER

 

Çok karmaşık, daha yazmadığım notalar var. İlk kullandığımda zaten hiç sevmedim. Biraz bekledim, belki koku oturur tenimle bütünleşir vs yok, herhangi bir farklı izlenim almadım ve o kadar sevmedim ki bileğimi yıkadım artık kokuyu almamak için.

Tepe notalarının ağır bastığını düşünüyorum. Odunsu bir koku gibi gelmiyor bana. Gayet çiçeksi buram buram. Belki de ondan sevemedim. Çok olgun bir koku ya inanın tarif edemem. Chanel Chance benzetenler var. Ama bu Chance hakaret olur. Onu da pek sevmiyorum ama o kötü bir koku değil. Bu kötü bir koku. Aradaki fark bu. Ve biraz unisex bir koku gibi geldi bana. 

Yoğun bir koku, yoğun sevenler şans verebilir. İlla ki sevenler çıkacaktır. İmza koku olarak en çok tercih edilenler arasında. Ben tenime ve kendime yakıştıramadım.

Silajı da kalıcılığı da iyi. Puanlarsak; 2/10



 































30 Temmuz 2022 Cumartesi

DİZİ YORUMU: MOUSE

 


                 

Müthiş bir dizi ile geldim. Sadece güncel izlediklerimi değil, önceden izlediklerimi de yorumluyorum. Bu diziyi yorumlamazsam gerçekten bloğum eksik kalırdı. Asla pişman olmayacağınız, oldukça beyninizin yanacağı, her bölümünü heyecanla izleyeceğinize garanti verebileceğim bir dizi. Bol spoili olacak, yazımın tamamını okumadan diziyi izleyin öyle bloğu okuyun. Yazık etmeyin diziye ve şans verin. J Her dizi için bu kadar ısrarcı olmam. DİZİMİZİN ADI: MOUSE

Kısa bilgiler vererek hemen konusuna geçelim;

Dizimiz 2021 yılında Güney Kore’de TVN’de yayınlanmıştır. Dram, aksiyon ve gerilim türünde olan dizimiz 20 bölümden oluşmaktadır. Yayınlandığı dönemde izlenme rekorları kırmıştır. İMDB PUANI:8.8

Gelelim konusuna;

Psikopat insanları daha anne karnındayken belirleyen bir testin dünyada nasıl bir etki oluşturacağına, ve karnındaki çocuğun bir psikopat olacağını bilsen onu doğurmak ister miydin? Sorusuna odaklanılıyor.

KARAKTER TANITIMI

1. JUNG BA REUM



Lee Seung Gi’ye gerçekten bayılıyorum. Sevmediğim bir dizisi yok. Her karakteri fazlaca yakıştırdığım çok sempatik bir oyuncumuz. Ayrıca şarkıcı ve sunucudur. Dizide çaylak bir polis memuru Ba Reum’u canlandırıyor. Fazla iyi niyetli, ve saf olan Ba Reum katille karşı karşıya geldikten sonra hayatı değişecektir.

2.  KOO MOO CHİ



Legend Of The Blue Sea’de izlemiştim ilk, bu izlediğim ikinci dizisi. Şimdiki dizisi “Chimera” onu da merak ediyorum. Dizide dedektif rolünde, agresif  diyebiliriz. Dizide en üzüldüğüm karakterdi belki de. Küçükken anne ve babası cinayete kurban gider ve buna da şahit olur. Dizi zaten bunun etrafında şekillenerek başlıyor.

3. SUNG YO HAN


İlk kez izlediğim ve hayran olduğum bir oyuncu. Dizide ters köşe yapacak karakterlerden. Dünyaca nam salmış bir katilin oğlu. Dizide doktor rolünde.

4.OH BONG Yİ


Gereksiz gibi gözüken ama dizide oldukça sık gördüğümüz bir karakter. Büyükannesiyle birlikte yaşayan yoksul bir lise öğrencisini canlandırıyor. Ba Reum’dan içten içe hoşlanmaktadır. Bakalım neler olacak?

5. HAN SEO JOON




O nasıl bir oyunculuktu be! Dizide oldukça zeki bir beyin cerrahını canlandırıyor.. Ama dünyaca ünlü kelle avcısı olarak bilinen bir katil…

6. CHOİ HONG JOO



Dizide bir PD olan Hong Joo, Sung Yu Han ile sevgilidir. Küçükken karşılaştığı katil ile ilgili bir sır saklamaktadır.  Canlı yayın hesaplaşmaları diziye renk katmış.

 Dizinin ilk bölümünü açtığımda gerçekten bu kadar heyecanlanacağımı tahmin etmedim. Birçok dizinin ilk bölümden bu kadar sarması çok zordur. İzlediğimde verdiğim tepki tam olarak “BU NE!” oldu. Fazla dizi izlemenin dezavantajlarından biri de seçiciliğin artması. O kadar dizi gördükten sonra aynı hazzı almak birçok dizide mümkün olmuyor. Bu dizi beni ilk bölümden içine aldı. Ve belki de ilk bölümünü bu kadar sevdiğim tek dizi olabilir.

İlk bölümde geçmişten bir kesit izliyoruz aslında. Han Seo Joon karakterinin işlediği cinayet sahnesi tüylerimi ürpetmeyi başardı, baya kitlendim ve gerildim izlerken. Cinayetlerinde kestiği kafaları büyük bir özenle saklarken Koo Moo Chi (o zamanlar küçük) onun basit bir hamlesiyle katil olduğu gün yüzüne çıkıyor. Hapse girmesiyle dizi an itibariyle başlıyor.

Geçmişte devam eden cinayetler, Han Seo Joon hapse girdikten yıllar sonra tekrar etmiştir. Bu sefer kafa kesme yok. Han Seo Joon zaten hapiste. Üstelik karısı eşinin bir psikopat katil olduğunu öğrendiğinde hamileydi. Ya oda böyle bir psikopat olursa endişesi ile çocuğunu doğurmuş ama bunu Han Seo Joon’dan saklamıştır.

 Psikopat geni tespit edilen ve psikopat olan kimdi? Katil hangi karakterdi.



Tabi bu düğüm hemen çözülmüyor. Ba Reum ve Koo Moo Chi bu cinayetleri kimin işlediğini araştırırken tesadüf eseri Sung Yo Han’a denk gelirler. Öğrenirler ki Han Seo Joon’un oğlu. Bütün şüpheler onun üstüne yoğunlaştı. İzleyici de katilin Sung Yo Han olduğundan epey bir bölüm şüphelendi, bende öyle J o kadar donuk ve soğuk bir duruşu vardı ki, katil olduğuna ihtimal vermek hiçte zor olmadı. Kimi izleyici katilin kim olduğunu hemen anlayabilmiş, ben o kadar açık ve net giden bir dizi olduğunu düşünmüyorum. Tabii kimi de katilin kim olduğunu asla anlayamamış. İzleyiciler ikiye bölünmüş durumda. Öyle basit bir cinayet katil vakası olan bir dizi değil ona emin olun. Senaryosuna hayran kaldığım bir diziydi.




Bong Yi’nin ninesi, Koo Moo Chi’nin abisi bunların ölümünü izlerken, artık katilin kim olduğunu öğrenmek için can atıyorsunuz. Sung Yu Han’ın evinde ölen kişilerin fotoğrafları asılı. Haliyle katil olduğuna o anlarda emin olduk. Gizli bir oda, kimseyi almadığı. Annesi ölüm haberlerini gördükçe tedirgin. “Acaba oğlum mu öldürdü?” Nine de tesadüf eseri Sung Yu Han’ın evine temizliğe gittiğinde o odaya girerek resimleri görür ve bir hışım çıkarak Ba Reum’a durumu anlatmak ister. Bunu fark eden Sung Yo Han peşinden gider sonra ninenin ölüm anını görürüz. Kim öldürdü yine belli değil. Tüm şüpheler Sung Yo Han’da… artık buralarda nefret etmeye başlıyorsunuz zaten Yu Han’dan. Kesin katil o diye…



Bizim aşık kız da bazı anlar şüphelense de asla  Yu Han’ın katil olduğunu tam anlamıyla düşünmedi. Koo Moo Chi de kıza aşık ve katilin oğlu ile birlikte olduğunu öğrenince daha da yıkıldı. Dizi artık buralarda karmaşıklaşıyor. Can alıcı noktalara geliyorum. Katil bu sefer Bong Yi’nin evinde. Ba Reum’u gizlice çağıran Bong Yi ölmekten kurtulur. Ba Reum’un karşısında gördüğü kişi Sung Yu Han’dır. Tühh bee cidden katil Yu Han mı dediğimi hatırlıyorum. Bong Yi Koo Moo Chi’den yardım ister. Çatıda Yu Han’ın Ba Reum’un kafasına ard arda taşla vurduğunu görünce ateş eder ve Yu Han vurulur.. Ölürken söylediği şey kafa karıştırır. İkisinin de  denek olduğuna dair bir şeyler söyler. Peki ya sonrası??

Ba Reum’un aldığı darbelerden kaynaklı hayati tehlikesi vardır. Beyninde ciddi hasar olan Ba Reum ancak beyin nakli olursa kurtulabilecektir. Ki bu tıbben mümkün değildir. Han Seo  Jeon’un insanları öldürüp kellelerini almasının sebebi de bu. Beyin naklini mümkün kılmak.

Bu andan itibaren şok olmaya hazır mısınız? Dediğim gibi lütfen izledikten sonra okuyun özellikle de bundan sonrasını.

Sung Yu Han’ın beyni Ba Reum’a nakledilir… Uyandığı ilk an bir kuşu öldürdüğünü görünce bütün izleyiciler sanırım şok olmuşuzdur. Nasıl yani Ba Reum’da mı psikopat oldu? Kafasında sürekli cinayet sahneleri canlanır. Sung Yu Han’ın anıları ona geçmiştir. Hepimiz öyle zannediyoruz…

 

İşin aslına gelirsek;

Dizinin başında psikopat genli bebekler dünyaya gelmeli mi kısmından bahsetmiştim. Psikopat tanımından da şöyle bir bahsedelim; “ Psikopatlarda normal insanlarla aynı beyne sahiptir. Ancak ayna nöronları yoktur. Başkalarının acılarını hissedemiyorlar. Merhamet, suçluluk, mutluluk, pişmanlık gibi duyguları hissedemiyor ve algılayamıyorlar.

Dizide yeni doğan iki erkek bebeğe psikopat gen var mı yok mu diye test yapılıyor. İki çocukta da bu genin olduğu görülüyor. Anneler bu çocukları doğurmak istemeseler de ikisi bir anlaşma yapıyor. Ay burası o kadar saçmaydı ki asla anlam veremedim. Negatif yorumlardan birini yapayım böylelikle. Bu iki anne çocuklarını değişiyor. Böylelikle çocuk psikopat olursa kendi çocukları olmadıkları için rahatça öldürecekler herhalde. Amaç bu. Bu iki anneden biri Han Seo Joon’un karısı… taşlar yerine oturdu mu. 😌 yani Sung Yu Han, Han Seo Joon’un oğlu değil.  Ve bizim zeki Han Seo Joon Sung Yu Han’ın öz oğlu olmadığını biliyormuş. Peki öz oğlu kim dersiniz? Ve katil olan…. BA REUM…………………………….

O kadar yazık oldu ki Sung Yu Han’a, o kadar üzüldüm ki… en canice olansa bu ameliyatı yapabilecek tek kişi Han Seo Joon. Bu sebeple ameliyatı yapması için hapisten çıkarılıyor. Çünkü Ba Reum halkın gözünde kahraman ve herkes kurtulmasını istiyor hükümet devreye giriyor falan filan.. Sung Yu Han ölmediği halde onun beynini alıp kendi oğlu Ba Reum’a yerleştiriyor…. Zaten psikopat ve manyak olan karakterimiz en başından beri Ba Reum.

Sung Yu Han dizi boyunca bunun önüne geçmeye çalışmış. Pisi pisine yok yere öldü gözümün bebeği. 😐

Dizi boyunca sürekli gülen bir karakter olarak karşımıza çıkan Ba Reum’un gerçek yüzünü görünce, katil olduğu sahneleri ve yüz ifadesini… Gerçekten inanamadım o soğukkanlılığına.

Görsel ekleyeceğim biraz da olsa anlarsınız.






Sırf Lee Seong Gi’nin oyunculuğu için bile izlemelisiniz bu diziyi.

Ameliyattan sonra sürekli ağlayan, vicdan azabı çeken bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Psikopat olan beyni artık yoktu. Çok iyi ve masum olan Sung Yu Han’ın beynine sahipti artık. Senarist, bir psikopatın diğer insanlar gibi hissedildiğinde ne hale geleceğine değinmek istemiş. Bir diğer nokta ise Yu Han’da psikopat geni çıktı evet ama o aslında bir dahiydi. Yani farklı görünen o nöronlar onu psikopat değil bir dahi yapmıştı.

Mantıksız olan bazı sahneler de yok değildi. Delil odasına herkesin o kadar rahatça girip çıkması biraz saçmaydı. Çocuk oyuncuların olduğu sahneler de gayet başarılıydı. Bazı sonuçlanmayan noktalar olsa da.

Bu yazdıklarım tabii ki izlemenin yanında oldukça sığ kalıyor. Senaryo ve işleniş muazzamdı. Oyuncuların hepsi birbirinden harika oynamış. Senaryo, oyunculuk, konusu hepsine puanım tam. Kandan hoşlanmayanların izlemesini tavsiye etmem, bu türden hoşlananların ise kaçırmaması gereken bir dizi.  İzleyin, izlettirin.😋

            YORUMLARINIZI BEKLİYORUM 💜

 




28 Haziran 2022 Salı

KİTAP YORUMU: VEJETARYEN

 VEJETARYEN



Kitabımızın adı Vejetaryen. Güney Koreli yazar Han Kang’ın eseri. İlk olarak 2007’de yayınlanmıştır. 2016’da Man Booker Ödülü aldı. (Uluslararası edebiyat ödülü)

Han Kang bu kitabıyla ilgili; asıl amacının cevap vermek değil soru sormak olduğunu söylemiş.

Dizi izler gibi okudum kitabı. Kolay kolay bu heyecanı hissederek okumam.

Yazarın okuduğum ilk eseri.  Sanırım devamı da gelecek. 😊  Kitabımıza geçelim o halde;

Enteresan bir kitap olduğunu belirtmeliyim. Hatta zaman zaman rahatsız edici. Adını görünce Vejetaryenlikle ilgili sıradan bir roman olduğunu düşünebilirsiniz. Ama öyle değil. Roman 3 farklı bölümden oluşuyor.  Yazar aslında ayrı zamanlarda birer öykü şeklinde yazmış. Sonra bir araya getirip romana dönüştürmüş. Zaten okurken o birleşim fark ediliyor bence. Hepsi de birbirinden ilgi çekici. Vejetaryen, Moğol Lekesi, Alev Ağacı. Her bölümü farklı kişilerden dinliyoruz. İlk bölümden başlayalım.

1.BÖLÜM: VEJETARYEN

Bu bölümü ana karakterimiz Yonğhe’ nin eşi anlatıyor. Yonğhe hayatı boyunca pasif kalmış bir kadın. Babasından gördüğü fiziksel şiddete, eşinden gördüğü psikolojik şiddete sessizce boyun eğdi aslında. Tek düze, sıkıcı bir evliliğe şahit oluyoruz. Zaten eşi kitabın başında aşk evliliği yapmadıklarını açıkça belirtiyor. “Belli bir cazibesi de yoktu belli bir eksikliği de…”  Karım çok konuşan biri değildi diyor sıkça. Eve geç gelmelerimi sorun etmez. Aslında içten içe Yonğhe’nin duyarsızlığına çıldırıyordu. Bu tek düzeliği bir süre sonra çok arayacaktı. Yonğhe’nin bir gece gördüğü rüya tüm hayatlarını değiştirecekti.

Yonğhe: Bir rüya gördüm.

“ Karanlık bir orman kimseler yok. Sivri yapraklı ağaçların arasından geçeyim derken yüzümü, kollarımı yaralıyorum. Burayı hatırlıyor gibiyim, ama şimdi yolumu kaybettim. Korkuyorum. Donmuş bir vadiden geçip ahır benzeri beyaz bir yapı görüyorum. İçeride yüzlerce büyük ve kıpkırmızı et parçası upuzun bambu çubuklara asılı. Bazılarından kan hala yere damlamakta. Bitmek bilmeyen et parçalarını geçiyorum ama karşı tarafa bir çıkış yok. Üzerimdeki beyaz elbise tamamen kanla ıslanıyor.Oradan nasıl çıkabildiğimi bilmiyorum. Vadiden geçip koşuyorum. Her taraf küçük çocuk dolu. Lezzetli kokular geliyor. Dere ışıl ışıl akıyor.Ama korkuyorum. Elbisem hala kanlı. Kimse beni göremiyorken bir ağacın arkasına büzülüp saklanıyorum. Ellerime kan bulaşmış. O ahırda… yere düşen et parçasını yemişim çünkü. Yumuşak çiğ eti dişlerimde ve damağımda gezdirip kanı emmiştim. Ahırın zeminindeki kan birikintisine yansıyan gözlerim ışıldamıştı.Bu kadar canlı olamaz. Dişlerimde çiğnediğim çiğ etin hissettirdikleri. Yüzüm, gözlerimdeki ışıltı. Yüzüm kesin benim yüzümdü ama ilk kez gördüğüm bir yüz gibiydi ama benim yüzüm değildi. Açıklamak imkansız. Hem aşina, hem yabancı… o capcanlı ve tuhaf, korkunç tuhaf duyguyu.”

Bu rüyanın üstüne karısı oldukça değişmişti. Saçı başı dağılmış üstünde geceliğiyle buzdolabındaki her şeyi çöpe atıyordu.

Eşi; Yonğhe sen çıldırdın mı!!

Dana, domuz eti, parçalara ayrılmış tavuk, iki yüz bin wonluk yılan balıkları. Hepsini çöpe atmıştı. Yonğhe bu durumda bile sakinliğini koruyor, adam akıllı cevap vermiyordu. Oysa ki Yonğhe bu rüyadan önce oldukça et seven ve yiyen biriydi.  Süt, yumurta, et artık hiçbirini yemiyor. Giderek zayıflıyordu. Yonğhe eşine; bedeninden et kokusu geliyor rahatsız oluyorum diyordu.

Yine bir rüya gördüm;

“Sayısız kez gördüğüm bir rüya, İnsanın sarhoş olduğunda eski sarhoşlukları hatırlaması gibi bende rüyamda eski rüyalarımı hatırlıyorum. Biri başka birini sayısız kez öldürdü. O bulanık, o yakalanmayan…”

Yonğhe küçüklüğünden beri anne ve ablasının et doğrama tahtasında bıçak savuruşlarından korkarmış. Nefret duygusu hissederdim diyor. Yine de hep sevgiyle yaklaştım.  Burada bilinçaltının yansımasını görüyoruz. “Belki de rüyamda ölen ya da öldüren annem veya ablamdı. Her şey bana yabancı geliyor. Sanki bir şeylerin arkasına geçmişim gibi. Kulpu olmayan bir kapının ardındaymışım gibi…”

İki üç ay boyunca Yonğhe iyice güçsüzleşiyor. Bir deri bir kemik. Eşi bu durumu ailesine bildiriyor. Oldukça baskıcı bir aile görüyoruz. Annesi, ablası, babası herkes Yonğhe’ye zorla et yedirmek için uğraşıyor. “Babanın sözünü nasıl dinlemezsin! Ye diyorsam ye!”

İşi o kadar abartıyorlar ki babası herkesten Yonğhe’nin kolunu ve bacağını tutmasını istiyor.

“Bir kez yemeye başlayınca tekrar yiyecektir. Et yemeden yaşayabilen insan nerede görülmüş şu yeryüzünde!”

Yonğhe direniyor. Baba ne yapıyorsunuz, saçmalamayın…

Vejetaryenliği eşi de ailesi de bir çeşit hastalık olarak görüyorlardı. Yemeyi tercih etmemek onların anlayış gösterebileceği bir şey değildi. Bütün ailesi tarafından büyük tepkiyle karşılasan Yonğhe’yi anlayabilecekler miydi?

Yoksa böyle yaparak Yonğhe’nin durumunun daha kötüye gitmesine mi sebep olacaklardı?

2.BÖLÜM: MOĞOL LEKESİ

Bu kısım tam bir sanat filmi tadında. Yonğhe’nin eniştesinden dinliyoruz bu bölümü.  Yonğhe eşiyle boşanma aşamasındadır. Başka bir daireye taşınır ve hala vejetaryendir. Eniştesi Yonğhe’nin kalçasındaki soluk doğum lekesini takıntı haline getirir. Bu bölümde bu takıntının doğurduğu sonuçlara şahit olacağız. Bu saplantıyı çalışmalara kadar dökmüş. Yonğhe’nin vücuduna çiçeklerle kaplı şekiller çizer. Bütün bedeni çıplak haldedir. Vücudunu bu şekilde kayıt altına alır. Sonra bir tür seks videosunda Yonğhe’nin bedenini hayal eder. Sapkınlaşıp Yonğhe’yi nasıl arzuladığını bütün çıplaklığıyla okuyoruz. Başka bir meslek taşı ile Yonğhe’nin samimi hallerinin videosunu çekmek ister. Adamın da bütün bedenini çiçeklerle bitkilerle boyamıştır. Ancak bu kısım istediği gibi sonuçlanmaz daha da hırslanır. Yonğhe ile birlikte olurlar ve bunu kayda alır. Sanatını icra etmeye çalışırken durumlar çoktan çığırından çıkmıştır. Bu videoları Yonğhe’nin ablası görür ve Yonğhe’nin akıl hastanesine götürülmesi ile son bulur.

Bölümler okurken biraz karmaşık gelebilir. Kitap bittiğinde her şeyi bağdaştırıyorsunuz. 2. Bölüm yetişkinlerin okuyabileceği +18 dir. Onu da belirteyim.

3.BÖLÜM: ALEV AĞACI

Belki de okumaktan en keyif aldığım bölümdü.

Bu bölümü Yonğhe’nin ablasından dinliyoruz. Yonğhe artık iyice zayıflamış, Anoreksiya olmuştur. Hiçbir şey yiyemiyor. Yememek için direniyor. Yaşam alanını yadırgadığını ve giderek yaşamdan uzaklaştığını ve kendisini soyutladığını görüyoruz.  Ablası İn Hye ne kadar hala kardeşine karşı öfkeli de olsa. Onun yanında olması gerektiğini düşünüyor. Sık sık ziyaretine geliyor. Biraz da olsa Yonğhe’yi anlamaya çalışsa da romanda hiç kimse tarafından tam olarak anlaşılamadığını görüyoruz. Bu da bir miktar üzüyor.

Yanlışlıklar nerede başladı? Yonğhe’yi bu dürtüye iten şey neydi?

“Abla ben amuda kalktım, vücudumda yapraklar büyüyüp, elerimden kökler çıkarak toprağın altına girdi. Sonsuzdu, sonsuz… Evet kasıklarımdan çiçek açmaya başladığından bacaklarımı araladım, genişçe araladım ama. Kendisini artık bir ağaç olarak görüyordu.

Yemek yemek istemiyorum. Sadece su içmek istiyorum, çok susuyorum bana su verin…

İn Hye; Yonğhe sen bitki değilsin!!

İn Hye bazen kendiyle konuşuyor içinden düşünüyordu.

Babasının Yonğhe’ye zorla yemek yedirmesi engellenemez miydi?

Yonğhe’nin o olay üstüne bileklerini kesmesi engellenemez miydi?

Yonğhe evleneceği adamı tanıştırmak için getirdiğinde, nedense soğuk bir intiba bıraktığından beğenmemişti. Hislerine güvenerek evliliklerini engelleseydi her şey bambaşka olur muydu?

Kocası Kendi ve Yonğhe’nin  vücudunu rengarenk çiçeklerle bezemiş, ardından bütünleşme sahnelerini kasede kaydetmişti. Bunu engelleyemez miydi? Kocasının bu hareketini önceden kestirebileceği herhangi bir ipucu kaçırmış olabilir miydi? Yonghe’nin hala ilaç kullanan bir hasta olduğu gerçeğini onun kafasına daha güçlü bir şekilde kazıyamaz mıydı?

Çok az konuşan Yonğhe artık hiç konuşmuyor, insanlarla sohbet etmek yerine kimsenin olmadığı güneşli bir yere çömelip bir şeyler mırıldanıyordu. Et yememeye devam ediyor, etli yemek çıkınca çığlık atarak kaçıyordu. Anoreksiya nevroza dışında şizofreni belirtileri de gösteriyordu. Ben sulanmalıyım abla suya ihtiyacım var diyerek kendisini bitki zannetmeye devam ediyordu.

Yonğhe; “Ben hayvan değilim abla. Yemek falan yemesem de olur. Yaşayabilirim. Sadece güneş ışığı yeterli.”

İn Hye; “Gerçekten ağaç olduğunu mu düşünüyorsun? Bitki nasıl olur da konuşur, nasıl düşünür?

Yonğhe; “Abla doğru söylüyorsun… Yakında sözler de düşünceler de hepsi kaybolacak. Çok yakında…

 

 

Toplumsal baskı, psikolojik şiddet, delilik içeren oldukça sürükleyici bir kitap. Çok yalın bir dille yazılmış. 158 sayfa olmasına rağmen çok daha uzun bir roman okumuşsunuz gibi hissediyorsunuz. Olay o kadar derin ve yoğun ki. Yan karakterler aracılığıyla anlamaya çalışıyorsunuz. O sebeple kafa karışıklığı olabiliyor. Yer yer rahatsız olduğum kısımlar oldu ama etkileyici olduğu gerçeğini değiştirmiyor. Yazar rahatsızlık hissini vermek istemiş net bir şekilde.

Okurken insan et yemediğinde değişir mi? Ne alaka diye düşünüyorsunuz. Bu bir baş kaldırı mı? Vejetaryen olan Yonğhe artık kocasına istediği gibi sofralar hazırlayamayınca kocası için evliliğin anlamı bitti mi?  Babasının fiziksel baskıları Yonğhe üzerinde bu etkenleri mi doğurdu? Bunları sorguluyorsunuz. Şiddet ve estetik çok göz önünde.  Kitabın her bir bölümü vurucu ve sarsıcı olmuş. Toplumsal baskının doğurduğu negatif sonuçlar çok güzel aktarılmış. Tek bir anlam çıkarabileceğimiz bir kitap değil. Pek çok şeye atıf var.

Yonğhe’nin insan ve hayvan olmayı reddederek bitkiye dönüşmeye çalışması zaten aslında yaşamıyor ve bitkiden farksız oluşuydu.

Ben ana karakterin dilinden de olayları dinlemek isterdim. Gerçekten ne hissetti, ne oldu? Bunlar biraz havada kaldı.

Okumanızı öneririm. Oldukça sıra dışı ve akıcı bir roman.

 

KEYİFLİ OKUMALAR💘

 

 

 


9 Haziran 2022 Perşembe

DİZİ YORUMU: MY LİBERATİON NOTES

 


Bu diziye başladığımda gerçekten bu kadar etkileneceğimi ve seveceğimi düşünmemiştim. Tek kelimeyle müthiş, çok başarılı bir yapım. Uzun zamandır böyle kaliteli, tadı damağımda kalan bir dizi izlememiştim.  Diziyi bitirdiğimde ayağa kalkıp alkışlamak istedim. Övgülerime devam edeceğim.😉

Dizimizin adı; MY LİBERATİON NOTES

Kısa bilgileri verip, konusuna geçeyim;

9 Nisan 2022’de gösterime giren Güney Kore yapımı bir dizidir. Netflix platformunda yayınlanacak, ben yine bekleyemeden izleyip bitirdim.😈 Hatta yayına girmiş bile. Hemen izlemeye başlamalısınız. Aile, dram, romantik türde olan dizimiz 16 bölümden oluşmakta. İMDB PUANI:8.4

Konusuna gelelim;

Sıkıcı hayatlarından kaçmak isteyen üç kardeşi ve kasabalarına yerleşen bir yabancı etrafında dönüyor dizi.

Bilen bilir ben durağan dizileri sevmiyorum. Sıkılıyorum izlerken. Dizi o kadar durağan ki 😅 Bölümler bir saat. Bazıları daha fazla. İzlerken on dakika sürmüş gibi hissettim durağan olduğu halde. Böyle durağan olup, bu kadar akıcı nasıl olabilir bir dizi hayret ettim. İlk bölümden hayran kaldım zaten diziye. Oyuncu kadrosunda sevdiğim oyuncular olduğu için bir başlayayım dedim. Nereden bileyim bu kadar kalbimi çalacağını…

My Mister adlı bir dizi var 2018 yapımı. Müthiştir. İki dizininde senaristi Park Hae Young. Aynı senaristten çıktığı nasıl da belli. O dizi de çok başarılı ona da şans vermelisiniz.

 

KARAKTER TANITIMI

1. YUM MİN JUNG


Kim Ji Won’u zaten çok başarılı buluyorum. tereddütsüz izlediğim oyunculardan.  Min Jung’u başka biri canlandıramazmış zaten. O kadar hissettirdi ki Min Jung’un yaşadıklarını. Bütün oyuncular inanılmazdı ya.

Min Jung evin en küçüğü. Fazla içine kapanık. Sosyal iletişim sıfır. Sosyallik sıfır. Hayatında hiçbir konuda tatmin olmamış. Çok mutsuz bir karakter olarak görüyoruz onu. Sevilme arzusu ona neler yaptıracak bakalım.

2.  GU JA GYEONG

Sen adamım bakma öyle…………. 😍 adam dizi boyunca gözleriyle konuştu. Bana baya bir aşina geliyor. Ama daha önce bir dizisini izledim mi bir türlü hatırlayamadım. Yine de ilk sayalım. Ya bence ciddi bir özenle seçilmiş kadro. İzlerken demek istediğimi anlayacaksınız.

Ja Gyeong’ da inanılmaz mutsuz bir karakter olarak izliyoruz. Ve çok gizemli. Uzun bir süre gizemini merak edeceksiniz. Kimsenin uğramadığı kasabaya neden gelip, çalışmaya başlar herkes merak ediyor tabi. Küçük kızımızla aralarında bir şeyler olacak. 😎

3. YUM CHANG HEE



Evin ortanca çocuğu. Şehirde bir hayat yaşamak istiyor. Herhangi bir amacı ve gayesi yok. Bolca mantıklı konuşmalarına denk geleceğiz ama . Her karakterde olduğu gibi Chang Hee’ de çok mutsuz.

4. YUM Kİ JUNG



Lee El'e kötü karakterleri daha çok yakıştırsam da bu karakterini de keyifle izledim. Dizide belki de en mutsuz ve şikayetçi olan karakterimiz. 40 yaşında. Evlenememiş olmayı dert ediyor. Sevmek, evlenmek istiyor. Ve bir şehir hayatı.

Bu üç kardeşimiz Seul’den uzakta olan Sanpo kasabasında aileleri ile birlikte yaşıyorlar. Dizide kısaca gündelik hayatı izliyoruz. Her gün erkenden kalkıp sıkıcı işlerine gitmek için otobüse binen. İş çıkışı kasaba uzak olduğu için çok bir aktivite yapamadan eve geri dönmek zorunda kalan 20li yaşlarda gençlerimizi izliyoruz. Yalnız dizi bildiğiniz bu şekil devam ediyor. 😂Uyanıyorlar, evde kimse birbiriyle iletişim kurmuyor. Yemek yiyorlar yine konuşmuyorlar. Hani iki kız kardeş bari iletişim kursa diyorum izlerken. Anlatacak hiç mi bir şeyiniz yok. 😊işte yılmışlar. Mutsuzlukları izleyiciye inanılmaz yansıyor zaten. Bazen iç karartıcı olsa da dizi kendini izlettiriyor. Min Jung en sessizi ve sakini bu hayata sıkışıp kalmış. Pes etmiş sanki., Ki Jung tam tersi. Sürekli şikayet halinde. Hayıflana hayıflana yine de kendine uygun birini bulmayı başaracak. 👀




      “ KADER, İNSANIN HAYATA BAKIŞ AÇISINDAN BAŞKA BİR ŞEY DEĞİLDİR.”



Jo Tae Hoon’da en az Ki Jung kadar mutsuz, kendini ezik ve yetersiz hisseden bir karakter olarak karşımıza çıkıyor. Kızıyla ve kız kardeşleriyle yaşıyor. Karısı terk edip gitmiş. Hiçbir şeye cesareti olmayan çok güçsüz bir insan. Ki Jung’u seviyor ama yeteri kadar ilgiyi dizi boyunca gösteremedi. Bir miktar sinir oldum. Muhtemelen bu ikilinin sahnelerine sizde sinir olacaksınız.👽

Dizide tabiî ki en cezbedici karakter Ja Gyeong


Baya baya alkolik. Boş kaldığı bütün anlarda sadece içki içiyor. Ne derdi var diye büyük bir merakla izliyoruz. İletişim pek kurmuyor. Çok sorunlu bir tip. Sağlam papuç olmadığını hissediyorsunuz. Min Jung sık sık ona yemek götürüyor. Hiçbir iletişim olmadan. Bir gün bizim küçük çılgın kız, bizimkine “BANA TAPAR MISIN” diyaloğu ile ilişkilerine tuhaf bir giriş yapıyor.

 


 Min Jung kimsenin bilmediği sırrını Ja Gyeong’a söylüyor. Eski sevgilisine yüklü miktarda para verdiğini eve zarf geleceğini ve zarfın kendisinin almasını söylüyor. Böylelikle aralarında bir iletişim hali başlamış oluyor. 



“ Seninle birlikte burada oturup çalıştığımızı düşününce böyle gibi korkunç işler bile güzel bir şeye dönüşüyor. Katlanabilir hale geliyor. Sevilen bir kadın rolü yapıyorum. İhtiyacı olan her şeye sahip bir kadınmış gibi. Şu anda birini seviyorum. Birinden destek alıyorum. Bu yüzden huzurlu olduğumu hayal etmek istiyorum. Seninle geçireceğim güzel zamanların tadını şimdiden çıkarıyorum. Böyle düşünmek istiyorum. Sen olmadan, yorucu geçirmekten ziyade seni düşünerek güç bulmam daha takdire şayan değil mi?”

Min jung farkında olmadan yavaş yavaş kendini Ja Gyeong’a kaptırıyor. Oldukça ketum olarak izlediğimiz Ja Gyeong’da içten içe ilgi duyuyor aslında. Yoksa kızın isteklerini neden yapsın? Ama bir süre sonra Ja Gyeong kasabayı terk eder. Nedenini izleyerek görürsünüz. Min Jung boşluğa düşer ve biraz da yas tutar. Çünkü aralarındaki bağ git gide güçlenmeye başlamıştı.






“Kalbiniz küt küt atacak kadar birini nasıl seviyorsunuz anlamıyorum. Hiç kimseyi bu kadar sevmediğimden değil. Gerçi hiç kimseyi bu kadar sevmedim. Her neyse kalbim sadece kötü bir şey olduğunda çarpıyor. Utandığımda, sinirlendiğimde. Hep kötü şeyler içindi. Birinden hoşlandığım için kalbim asla hızlı atmaz. Birinden gerçekten hoşlandığımda  bence tam tersi olur. Kalbim daha yavaş atıyor. Sanki bir şeyden kurtulmuşum gibi. Sanki ilk defa kalbimde huzur hissediyormuşum gibi…”

Kötü şeyler üst üste gelir ya, Min Jung içinde öyle oluyor. Ja Gyeong gittikten bir süre sonra annesi vefat ediyor. Sonra dizide üç gencimizin Seul’e taşındığını görüyoruz. Sonunda 😍 çok uzun zaman sonra Ja Gyeong Sanpo’ya gidiyor. Ama Min Jung yok. Numarasını alıyor, iletişime geçiyor. Ve yıllar sonra tekrar. 💘



Bu sahneler çok tatlıydı. Dizi boyunca birbirlerine çok yakıştırdım ve tam anlamıyla bir araya gelmelerini iple çektim.💚


Dizi o kadar gündelik ki detaylıca anlatabileceğim bir dizi olmadığı için elimden geldiğince spoilerle anlatmaya çalıştım. Spoisiz yazılarım yok zaten.😊 kesinlikle izleyip, hissetmeniz gereken bir dizi. Gerçek hayatı oldukça yansıtan, sıcacık harika bir dizi.

Dizinin OST’ ları o kadar güzeldi ki onları da ekleyeceğim. Çok sevdiğim bir dizi olunca daha da keyif alarak yazıyorum. Size de keyifli okumalar diliyorum.


https://youtu.be/0HUQ8M0Ebxc

https://youtu.be/6_9DlsRlM5U

https://youtu.be/zVxdYnt6B1I

https://youtu.be/qLta9sMcGLI

https://youtu.be/sXWUE9v0iZ8







HALİL CİBRAN; SEVGİ ÜZERİNE